İçindekiler
a) Akrabalar
Ebû Talha (radıyallahu anh), “Sevdiğiniz şeyleri infak etmedikçe iyilik ufkuna ulaşamazsınız.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/92) meâlindeki ayet nazil olunca, Beyrûha isimli bahçesini bütünüyle infak etmek istediğinde Efendimiz, bunu kabul etmemiş ve onu yakınlarına vermesini tavsiye etmiştir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
“Miskine/fakire verilen sadaka, sadece bir sadakadır. Akrabaya verilen sadaka ise, hem sadaka hem de sıla-i rahimdir” (Buhârî, Zekât 44; Müslim, Zekât 42-43.)
buyurarak akrabaya verilecek sadaka ve zekâtın iki yönüyle kişiye hayır ve sevap kazandıracağını ifade buyurmuştur. Çünkü bu suretle kişi, hem malından infak etmenin sevabını alır hem de sıla-i rahim vazifesini eda etmiş olur.
Ancak akrabaya zekât verilirken, onların fakir ve Müslüman olmalarına ve kendisine zekât verilemeyecek olan yakın akraba olmamalarına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde dindar olmaları da tercihte göz önünde tutulacak diğer bir husustur.
b) Bulunulan Muhitin Fakirleri
Zekât vermede dikkat edilecek hususlardan birisi de yakın civarındaki fakirlere öncelik verilmesidir. Belli bir maslahat olmadan zekâtın başka bir beldeye gönderilmesi tahrimen mekruh görülmüştür.
Ancak bazı durumlarda zekât başka bir yere gönderilebilir. Mesela, akrabalara öncelik vermek, göndereceğimiz yerde daha muhtaç olduğunu bildiğimiz insanların var olması, zekâtın ilim öğrenen talebelere verilmek istenmesi vb. gibi sebeplerle kişi zekâtını oturduğu beldenin dışına gönderebilir.
c) Dindar olanlar
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, zekât verirken dindar olanların tercih edilmesidir. Bunlar, dini yaşayışlarında laubâli olan veya fasık diyebileceğimiz günahkâr kimselere tercih edilmelidir.
d) İstemekten Hayâ Edenler
“Bu yardımlar, kendilerini Allah yoluna vakfeden yoksullar içindir. Bunlar yeryüzünde dolaşıp geçimlerini sağlama imkânı bulamazlar. Halktan istemekten geri durmaları sebebiyle, onların gerçek hâllerini bilmeyen kimse, onları zengin sanır. Ey Resulüm, sen onları simâlarından tanırsın! Onlar yüzsüzlük ederek halktan bir şey istemezler. Şunu bilin ki, hayır adına her ne verirseniz mutlaka Allah onu bilir.” (Bakara, 2/273)
Ayet-i kerimede görüldüğü gibi, fakir olduğu hâlde bunu dışa vurmayan ve hâlini gizleyen insanlar bulunabilir. Daha da önemlisi bu gibi kimseler, gerek ilimle uğraşmaları gerek kendilerini İslâmî hizmetlere adamaları gerekse hastalık gibi başka bir sebepten dolayı çalışıp kazanmaya da fırsat bulamazlar. Zenginler toplumda bu gibi kimselerin hâlini araştırmalı ve onları yapacakları yardımlarla içinde bulundukları sıkıntıdan kurtarmalıdırlar.