Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Sahiha’da Müslüman toplumun en önemli vasıflarından biri olarak gösterilen istişare, geniş dairede devleti yönetenlerin riayet etmeleri gereken hayâtî bir esas olduğu gibi aile hayatında da başvurulması gereken önemli bir disiplindir. Kur’ân-ı Kerîm: وَأَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ “Onların işleri kendi aralarında şûrâ iledir.” (Şûrâ Sûresi, 42/38) buyurmak suretiyle Müslümanların her işinde başkalarının da fikir ve düşüncelerinden faydalanmayı emir buyurmuştur. Başka bir âyet-i kerîmede ise Cenâb-ı Hak, Fetanet-i A’zam Sahibi Kâinatın Efendisi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) hitaben şöyle buyurmuştur:وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ “Bu iş hususunda onlarla istişarede bulun!” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/159.).
İstişare, İslâm’da gerek idare edenler gerekse idare edilenler açısından riayet edilmesi gereken çok önemli bir esastır zira kendi düşünceleriyle yetinen, başkalarının fikir ve düşüncelerine önem atfetmeyen bir insan, dâhi bile olsa, her meselesini istişare ile halleden düz bir insandan çok daha fazla yanılma ve hata etme ihtimaliyle karşı karşıyadır çünkü meşveret eden bir insan, başkalarına danıştığı, onların da düşüncelerini arkasına aldığı için bir değil; üç, beş belki on beyinle birlikte karar vermektedir. Böyle birisi, kendi beyin gücünün çok daha üstünde önemli bir kuvvet kaynağını kullanmış demektir. Bu açıdan en küçük bir meseleden, devleti idare etme gibi çok daha önemli işlere kadar güzel neticelere ulaşmanın ilk şartı istişare dinamizmine başvurmaktır.[1]bkz. Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken, “Şura” makalesi.
Evet, madem istişareye dinimiz bu kadar önem veriyor. Toplumun en küçük birimi olan ailede de bu önemli dinamik işletilmelidir. Her ne kadar ailede söz kesen aile reisi olması itibarıyla erkek olsa da erkek aileyle ilgili bir karar almadan önce muhakkak istişarenin hakkını vermelidir. Cenâb-ı Hak çocuğun sütten kesilmesiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا “Fakat anne baba aralarında görüşüp anlaşmaya vararak, iki yıldan önce, çocuklarını sütten kesmek isterlerse, kendilerine bir vebal yoktur.” (Bakara Sûresi, 2/233)
Burada çocuğun sütten kesilmesiyle ilgili olarak verilecek karara eşlerin istişareyle ulaşması hâlinde, çocuğun iki yıldan önce sütten kesilmesi hâlinde bir günah söz konusu olmadığı ifade ediliyor. Aynı zamanda bu âyet-i kerîmede aile işlerinde istişare etmek bir hedef olarak da gösterilmiş oluyor.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de: اٰمِرُوا النِّسَاءَ في بَنَاتِهِنَّ “Kızlarıyla ilgili konularda kadınlarla istişare edin.” (Ebû Dâvud, nikâh 24) buyurarak özellikle onların bilgi sahibi oldukları ve onları yakından ilgilendiren hususlarda onların fikirlerini almanın gerekliliğine işaret etmiştir. Konuyla ilgili olarak İbn Kuteybe de şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) kadınlarla bile istişare eder, onların beyan ettikleri görüşleriyle amel ederdi.”[2]İbn Kuteybe, Uyûnu’l-Ahbâr, 1/27.
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyyelerinde kadın-erkek, büyük-küçük, hür-köle vb. birçok insanla istişare ettiğine dair misaller bulmak mümkündür. Biz konumuzu ilgilendirmesi açısından Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınlarla istişare ettiğine dair birkaç misal vereceğiz. İfk hâdisesi vuku bulduğunda, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu durumla ilgili Hz. Ali ve Hz. Ömer gibi sahabenin önde gelenleriyle istişare etmenin yanında, ezvâc-ı tahirattan Zeynep binti Cahş ve Hz. Âişe’nin azatlı cariyesi Berire’nin de fikirlerini almayı ihmal etmemişti. Tabii ki bunların her biri Hz. Âişe Validemizin muallâ ve müzekka olduğu hakkında fikir beyan etmişlerdir.
Diğer bir misal de Hudeybiye musalâhası sonrasında yaşanmıştı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sahabeyle birlikte Kâbe’yi ziyaret amacıyla yola çıkmıştı ama Mekke müşrikleri buna müsaade etmemişlerdi. Neticede Hudeybiye anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Müslümanlar bu sene değil, gelecek sene umre yapabileceklerdi. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) umreye niyet eden sahabe-i kirama kurbanlarını kesmelerini, tıraş olmalarını ve sonra da ihramlarından çıkmalarını emretmişti. Bu anlaşmanın zahirde Müslümanların aleyhine gibi gözüken bazı maddeleri sahabeye çok ağır geldiğinden, onlar, “Belki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kararını değiştirir ve biz de Kabe’yi ziyaret edebiliriz.” düşüncesiyle Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu emrini yerine getirmede biraz ağır davranmışlardı. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) emrini bir kez daha tekrarlasa da sahabenin bu ümitli bekleyişi devam etmişti.
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) sırf istişarenin hakkını vermek için hemen çadırına girmiş ve hanımı Ümmü Seleme Validemizle istişare etmişti. Aslında Validemiz de inanıyordu ki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ne yapacağını biliyordu ve onun fikirlerine ihtiyacı yoktu fakat bu ufku geniş kadın sırf istişarenin hakkını vermek için şu mealde sözler söylemişti: “Ya Resûlallah! Emrini bir daha tekrar etme. Belki muhalefet eder ve mahvolurlar fakat Sen, kendi kurbanlarını kes ve onlara bir şey demeden de ihramdan çık. Onlar verdiğin emrin kesinliğini anlayınca, ister istemez sana itaat edeceklerdir.” Daha sonra Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bıçağı eline aldı, çadırından çıktı ve kurbanlıklarını kesmeye başladı. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kurbanlıklarını kestiğini gören sahabe efendilerimiz, onun kararının kesin olduğunu anlayınca onlar da aynı şeyi yapmaya koyuldular.[3]Gülen, Sonsuz Nur, 1/29-30. Bu hâdiseden hanımlarla istişarenin sadece ev işlerine münhasır kalmaması gerektiğini de çıkarabiliriz.
Bunların yanında kadınlarla istişare edilmemesi mevzuunda bazı zayıf rivayetler de varid olmuştur. Kadınlarla istişare etmekle ilgili menfi ve müsbet rivayetleri naklettikten sonra konu hakkında değerlendirmede bulunan Prof. Dr. İbrahim Canan, öncelikle kadınlarla istişare aleyhine varid olan rivayetlerin zayıf olduklarını; bu rivayetlerin istişareyi emreden Kur’ân âyetlerine ve sahih hadislere aykırı olduğu için amel etmeye elverişli olmadıklarını; istişarede liyakatin esas olduğunu ve liyakat yani istişare edilecek mevzu hakkında tecrübe, bilgi ve ihtisas bulunduktan sonra istişarede kadın ve erkek olma sıfatının bir etkisi olmadığını ifade etmiş ve sonunda da bu tür rivayetlerle ilgili şu değerlendirmede bulunmuştur: “Şurası da bir gerçek ki kadınlar, fıtrî durumları icabı, çoğunlukla, erkeklere nazaran daha hissî, daha acelecidirler. Netice olarak, görüşlerinde objektivite ve hasbilik ihtimali daha zayıftır. Bu sebeple, onlarla istişare mevzuunda daha bir ihtiyatlı hareket etmek gerekir. Nitekim beşerin tarihî tecrübesi, kadınların nüfuz ve hâkimiyet kurduğu sarayların, çeşitli entrikalarla kaynayarak, “devletleri ve saltanatları fesada götürdüğünü” tespit etmiştir. Öyleyse, kadınlarla istişareyi yasaklayan ve bazı kitaplara da girme fırsatı bulan, sahih bir asıldan mahrum bir rivayet, bu beşerî tecrübenin, hadis formuna dökülmüş, öfkeli ve mübalağalı bir ifadesi olabilir, mutlak bir hakîkat değil. Hadis olduğuna hükmedenler de mefhumunu kayıtlayarak almaya mecburdurlar, ıtlâkı üzere değil. Doğruyu Allah bilir.”[4]bkz. İbrahim Canan, Aile İçi Eğitim, s. 227-238.
Hülasa, istişarenin ailenin dirlik ve huzurunun sağlanmasında önemli bir payı vardır çünkü istişareye başvuran bir aile reisi, aile fertlerinin fikirlerine değer veriyor demektir. Yani aile içinde gerek kadın gerekse çocuklar onları ilgilendiren her meselede kendileriyle istişare eden bir erkeğe karşı saygılı ve itaatkâr olacaklardır. Aynı zamanda bu durum aile fertlerinin sık sık bir araya gelerek belli meselelerini konuşmalarına zemin hazırlayacak ve böylece ailede sıcak bir atmosfer hâkim olacaktır. Evet, aile fertlerinin birbirlerini dinlemeleri, karşılıklı fikir teatisinde bulunmaları, aile işleriyle ilgili birlikte karar almaları ailenin huzur ve mutluluğu adına da fevkalade önemlidir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar