Allah (celle celaluhû) her yerde hazır ve nazırdır. Kur’an’da şöyle buyruluyor;
“Siz her nerede bulunursanız bulunun, O (c.c.) sizinle beraberdir.” (Hadid Suresi, 57/4); “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur” (Bakara Suresi, 2/107); “Biz insana şah damarından daha yakınız” (Kâf Suresi, 50/16).
Allah (celle celaluhû) mekândan, zamandan, şekilden, cisimden münezzehtir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah’ın zatını düşünmeyin, fiillerini tefekkür edin” buyuruyor. Öyleyse bize düşen, Allah’ın zatının nerede, nasıl olduğunu değil, O’nun sıfatlarını, isimlerini fiillerini ve icraatlarını düşünmektir. İslam Tarihinde yoldan çıkan pek çok fırkanın ortak özelliklerinden biri de Allah’ın zatı hakkındaki tartışmalarıdır. Bu tartışmaları onları dalalete sürüklemiştir. Allah’ın varlığını bilip kabul edip sonra da fiillerinden yola çıkarak O’nu tanıyanlar ise hep sırat-ı müstakim üzere kalmışlardır.