İçindekiler
Allah’ı Niçin Göremiyoruz?
Allah’ı göremeyişimizin birçok sebebi vardır. Bunları dört madde halinde özetlemek mümkündür:
- Yaratılış kapasitemizin Allah’ı görebilecek bir güçte olmaması,
- Allahu Teala’nın benzer ve zıddının olmaması,
- Zuhurunun şiddetinden gizlenmesi,
- İmtihan dünyasının böyle gerektirmesi.
Şimdi bu maddeleri kısaca açmaya çalışacağız.
Yaratılış kapasitemizin Allah’ı görebilecek bir güçte olmaması
Allah’ı göremeyiz, çünkü yaratılışımız buna müsait değildir. Hz. Musa (aleyhissalatu vesselam) gibi büyük bir peygamber bile Allah’ın dağa tecelli buyurmasına dayanamamış ve düşüp bayılmıştır. (Bkz. A’raf, 7/143.)
Biz bu sınırlı kapasitemizle dünyada -değil Yaratıcımız olan Allah’ı görebilmek- O’nun yaratmış olduğu varlıkların birçoğunu bile görememekteyiz. Şu içinde yaşadığımız fiziki alemde dahi gördüklerimiz, göremediklerimizin yanında çok cüz’i kalmaktadır. Sınırlı duyularımızla Allah’ın yarattığı kainatı bile ihata edemezken, onları Yaratan’ı nasıl ihata edebiliriz?[1]Kur’an, “O’nu gözler idrak edemez/göremez, O ise bütün gözleri idrak eder/görür” (En’am, 6/3) buyurarak O’nu gözlerin göremeyeceğini bildirir. Bununla birlikte ahirette müminler Allah’ı kemiyet ve keyfiyet ölçülerinin dışında görmeye mazhar olacaklardır.
Benzer ve zıddının olmaması
Allah’ı göremeyişimizin ve idrak edemeyişimizin diğer önemli bir sebebi de, Allah’ın benzer ve zıddının olmayışıdır. Biz varlıkta neyi görüyor ve neyi biliyorsak, bu, onların benzerlerinin ve zıtlarının varlığı sebebiyledir. Mesela, bizler, soğuk olmasaydı, sıcağın, acı olmasaydı tatlının, ışık olmasaydı karanlığın ne demek olduğunu asla bilemezdik. Ve yine biz insanlar, hiç görmediğimiz bir şey bize anlatıldığı zaman anlatana ‘Yani nasıl, neye benziyor?’ gibi sorular yönelterek, anlatılan şeyin mahiyeti hakkında ipuçları elde etmeye çalışırız. Bütün bunlar gösteriyor ki, insanların eşyayı tanıyabilmesinin iki yolu vardır.
Bunlardan birincisi, bilmediğimiz ve görmediğimiz bir şeyi benzerlerinden hareketle tanımaya çalışmak; diğeri ise, daha önce görmediğimiz ve bilmediğimiz bir şeyi zıddından hareket etmek suretiyle anlamaya çalışmaktır. İşte bunun içindir ki, biz insanların Allah’ı kavrayabilmesi mümkün değildir. Çünkü O’nun varlıkta ne bir benzeri ne de bir zıddı vardır. Nitekim Cenab-ı Hak da kendisini bize İhlas suresinde böyle tanıtır. Başka bir ayette ise şöyle buyrulur; “Leyse kemislihi şey’un” ‘Onun benzeri hiçbir şey yoktur’. (Şura suresi, 42/11)
Zuhurunun şiddetinden gizlenmesi
Allah’ı göremeyiz, çünkü O, zuhurunun şiddetinden gizlenmiştir. Bunun ne demek olduğunu güneş örneğiyle anlamaya çalışalım:
Eğer güneşi bütün gökyüzünü kuşatacak, dünyanın dört bir yanına ışıklarını verecek derecede büyütmek mümkün olsaydı, artık onu görmemiz mümkün olmazdı. Çünkü güneşin sürekliliğiyle, gece ortadan kalkıp her an gündüz olacağı için, güneşin ne olduğunu bilmemiz, ışıktan söz etmemiz de mümkün olmayacaktı. Hem güneş, hem de ışığı, zuhurunun şiddetinden (yani varlığını an be an ve yoğun bir biçimde göstermiş olması sebebiyle dikkatlerden kaçıp) gizlenmiş olacaktı.
Tasarrufu dışında bir anın dahi düşünülemeyeceği Allah da, varlığını kainatta kesintisiz olarak her an, her saniye, hayat, ilim, rahmet, irade ve kudret gibi sıfatlarıyla öyle şiddetli hissettirmektedir ki, varlığı, -gaflet sahiplerinin nazarında-düşünülemez ve hatıra getirilemez oluyor.
İmtihan dünyasının böyle gerektirmesi
Allah’ı göremeyişimizin diğer bir önemli sebebi de, bu dünyanın imtihan dünyası olmasıdır. Şayet Allah bizi -mevcut yapımızdan farklı olarak- kendisini görüp seyredebilecek bir kıvamda yaratmış olsaydı, o zaman imtihan sırrı bozulmuş olurdu. Şöyle ki, herkes -O’nu baş gözleriyle göreceği için- istisnasız imana gelirdi, o zaman da imtihandan maksat hasıl olmazdı. Bu, imtihan yapan bir öğretmenin, soruları sorduktan sonra cevabını yazdırmasına benzerdi.
Maksat inananla inanmayanın, iyiyle kötünün ortaya çıkması değil midir? Bu itibarla, Allah, imtihanın gereği olarak kendisini, baş gözlerimizden gizlemiş, ama yarattığı eserlerle, yani kainat fuarında sergilediği san’at eserleriyle ve gönderdiği kitap ve peygamberlerle varlığını akıl gözlerimize göstermiştir. O halde -okuyup incelemesi için- önüne serilmiş bulunan eserlere bakıp san’atkarını görebilen ve de bu eserlerin var ediliş gayesini şerheden rehberlere/peygamberlere kulak verenler imtihanı kazanacak, göremeyen veya görmek istemeyenler ise imtihanı kaybedeceklerdir.
Allah’ın Varlığının Delilleri (Kainat, Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz)
Dipnotlar
⇡1 | Kur’an, “O’nu gözler idrak edemez/göremez, O ise bütün gözleri idrak eder/görür” (En’am, 6/3) buyurarak O’nu gözlerin göremeyeceğini bildirir. |
---|