A’raf, arfın çoğulu ve yüksek bir yer demektir.
A’raf, tefsirlerde Cennet ile Cehennem arasında kurulu olan sur olarak zikredilmektedir. Zaten bu kelime bir sûreye de ad olmuştur. A’raf suresi, A’raftan bahsettiği için bu ismi almıştır.
A’raf esasen orta menzil, orta yer demektir. Âyetten anlaşılan manâsıyla Cennetle Cehennem arasındadır; fakat keyfiyeti hakkında hiç bir malumata sahip değiliz.
Burada bulunan şahıslar kimlerdir? Bu soruya verilen birçok cevap vardır. Fakat verilen cevapların hepsi de dirayetle alâkalıdır. Zira hem A’raf hem de A’rafta bulunanlar hakkında Kur’ân’da zikri geçen hususun dışında herhangi bir rivayet bilmiyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de ise üç ayrı tablo sergilenmekte ve bu arada A’raftaki insanlardan bahsedilmektedir.
Birinci bölümde, Cennet ehlinin Cehennem ehline sorusu yer alıyor. Cennet ehli soruyor: “Biz Rabb’imizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabb’inizin size vadettiğini gerçek olarak buldunuz mu?” Bu soruya Cehennem ehli “Evet” diye cevap veriyor.
Tam bu esnada aralarından bir münâdi şöyle seslenir: “Allah’ın (cc) laneti zalimlerin üzerine olsun!.” (A’raf, 7/44)
İkinci tabloda devreye A’raf ehli giriyor. Cennet ehline bakıp “Selam size” diyorlar. Cehennem ehlini gördüklerinde de “Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” diyorlar.
Daha sonrada tanıdıkları Cehennem ehlinin ileri gelenlerine dünyadaki sözlerini hatırlatıyor ve onlara ne mallarının ne de çocuklarının hiç bir fayda vermediğini yüzlerine vuruyorlar. Bu sahne değişir gibi oluyor ve son olarak A’raf ehlinin Cennet ehline şu sözleri duyuluyor: “Girin Cennete artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz.” (A’raf, 7/49)
Üçüncü tabloda ise, Cehennemdekilerin Cennet ehline verilen nimetlerden kendilerine de vermelerini talep ederek “Suyunuzdan veya Allah’ın (cc) size verdiği nimetlerden bizim üzerimize de dökün” diye seslenişleri yer alıyor. Cennet ehlinin verdiği cevap ise şu oluyor: “Allah (cc) bunları kafirlere haram kılmıştır..” (A’raf, 7/50)
Demek oluyor ki A’raf ehli bir yönüyle Cennet ehliyle diğer yönüyle de Cehennem ehliyle münasebet içindeler. Her iki tarafı da yakından tanımakta ve bilmekteler.
Bu arada bazı sahabiden A’rafın sıratın şerefeleri ve A’rafdakiler de günahı, sevabı müsavi olanlar.. diğer bazılarından da, bunlar peygamberler, şehidler, âlimler ve âdeta melekleşmiş yüksek ruhlu insanlar olup, ötelerden bakar her iki menzilde olup bitenleri görür ve yukarda bahsi geçen muhavereye iştirak ederler, şeklinde rivayetler var ise de tahkik ehlince şayan-ı kabul görülmemiştir.
İsrailiyatta bunlar günah ve sevapları eşit olan insanlar şeklinde yer almaktadır. Bazıları da bunların insan suretinde melekler olduğunu söylemektedir. Bu son kısım doğru kabul edilecek olursa âyette geçen “Ve hüm yatmeûn” Onlar Cennet’e girmeyi umuyorlar” (A’raf, 7/46) ifadesi Cennet ehline râci olur. Yani Cennet ehli Cennetlik olduklarını bildikleri halde daha henüz girmedikleri bir anda.. demek olur.
Bazılarına göre de, Cennet’e bakıp ümitle dolan, Cehennem’e bakıp korkudan ürperen bu insanlar orada Cennet’e tam ehil hâle gelebilmeleri için bir müddet böyle bir sıkıntı ve iç geçirmeyi tatmaları gereken kimselerdir.
Evet günahkârların bazılarına dünyada çektikleri sıkıntılar keffaret olurken, bazılarına da kabir azabı keffaret olmakta ve onları günahlardan temizlemektedir. Ancak bunlarla temizlenmeyecek durumda olanlar ise ahirette böyle bir temizlenme ameliyesinden geçeceklerdir.
İşte bunlardan bir grup da Cennet ehli Cennet’e girdikten sonra bir müddet kalacak ve Cennet umudu ve Cehennem endişesiyle A’rafta ömür süreceklerdir. Bu hayat şekli de onlar için bir keffaret ve günahlardan arınma olacaktır. Ve daha sonra da Cenâb-ı Hakk’ın (cc) rahmet ve inayetiyle Cennet’e gireceklerdir.
Her şeyin hakikat ve içyüzünü Allah (cc) bildiği gibi, A’rafı ve A’raftakilerini de ancak Allah bilir…
Kaynak: Asrın Getirdiği Tereddütler 4.