Bazı hastaların beyni ölüyor, doktorlar beyin ölümünün kesinleştiğini bildiriyorlar. Kalbi ve solunumu da görevini yapmıyor. Ancak bu sırada hasta birtakım makine ve aletlere bağlanıyor, gıdasını, solunumunu, kan dolaşımını bu aletlerle sağlayıp hayatını devam ettirme çabasına giriyorlar.
Böyle bir hayatın aylarca devam edebileceği de söyleniyor. Sizce beyin ölümünden, kalp ve solunum sistemi de görevini yapamaz hale geldikten sonra birtakım aletlere bağlanarak hastanın hayatının devam ettirilmeye çalışılması gerekli mi? Yoksa hastanın yakınlarının dinen mecbur olmadıkları bir gayret ve çaba mıdır bu? Bağladıkları aletleri almakta, makinelerin çekilmesinde dinî mahzur yok mudur? Yakınları bu masrafı yapmasa, bu çabaya girmese bir vebal söz konusu olmaz mı?..
Bu gibi tıbbi çare ve tedbirler elbette zaman içinde daha da gelişecek, belki de bugünkü nokta son nokta olmayacak, bir zaman sonra daha da farklı buluşlar uygulamaya konacaktır. Ancak şu andaki bilgimizle olaya baktığımızda şu yorumları görmekteyiz. Beyin ölümü kesinleşip, kalbi ve solunumu durduğuna karar verilen hasta dinen ölmüş sayılmaktadır. Artık birtakım makine ve aletlere bağlanarak ölmüş beyin sahibinin kalbini çalıştırıp kan dolaşımını ve gıdasını bu aletlerle temine gayret ederek vefat etmiş hastayı yaşıyor görüntüsüne götürmeye dinen gerek de yoktur, mecburiyet de… Ölmüş insanı yaşatıyor görüntüsünden başka bir şey olmaz bu.
Yusuf el Kardavi’nin bu durumdaki insan için kesin ifadesi aynen şöyledir: “Böyle bir kişi hastalar sınıfından sayılmaz. Gerçekte o, beyin fonksiyonlarının tümüyle ölmüş olmasından itibaren ölüler sınıfından sayılır! Bir cenaze için yapılması gereken ne ise ona da onu yapmak gerekir artık.” (Yusuf el Kardavi, Çağdaş Meselelere Fetvalar-4)
Bu konunun tespiti, elbette ihtisassız kimselerin sözleriyle olmaz. Ölümün vaki olduğunu bildiren ihtisas sahibi tıp otoritelerinin raporları, fıkıh uzmanlarının da hükümleriyle konu aydınlanır. Şu anda elimizde bulunan bir fıkıh heyeti kararı bizi bu konuda şöyle aydınlatmaktadır:
İslam Konferansı Teşkilatı’na bağlı fıkıh kurumu 1987 Ekim’inde Ürdün’de yaptığı toplantıda bu konuyu etraflıca tartışmış, fıkıh ilim heyeti vardığı kararı açıklamıştır. Fıkıh heyetinin iki madde halinde verdiği karar şöyledir: -Bir insanda şu iki durum meydana geldiğinde dinen ölüm vaki olmuş sayılır. Bir cenaze için yapılması lazım gelen ne ise onun için de onun yerine getirilmesi gerekli olur.
- Beyin fonksiyonlarının tamamen durması ve ihtisas sahibi seçkin doktorların bundan geriye dönüşün imkansız olduğuna ve beyinde çözülmenin başladığına karar vermiş olmaları.
- Kalbinin ve solunum siteminin tamamen durması ve doktorların da kalbin ve solunum sisteminin tamamen durduğuna, hastanın bir daha hayata dönemeyeceğine karar vermiş bulunmaları…
Bu iki durum kesinleştikten sonra her ne kadar hastanın kalp ve solunum sistemi, kan dolaşımı bağlanan aletler sayesinde çalışmasını devam ettirse de, dinen ölmüş sayılan bu kimseye bağlı olan bu cihazın kaldırılması mümkündür. Bir sakınca söz konusu olmaz.
Fıkıh heyetinin bu kararını arz ettiğimiz şekilde yorumlayan Kardavi ayrıca bu hastanın organının nakli konusuna da temas ederek şöyle demektedir:
- -Aletler alınmadan dinen ölmüş bulunan bu hastanın organlarının bir başka hastaya bağışlanmasında organ sahibi için büyük sevapların olacağında şüphe yoktur. İnsanın diktiği bir meyveden insan olsun hayvan olsun faydalanması halinde dikene sadaka sevabı olduğunu anlatan hadis gereğince, organ sahibinin bir hastayı hayata kavuşturma yardımının sevabının büyüklüğüne başka hiçbir kimse ulaşamaz… Kardavi yorumuna şunları da ekliyor:
- -Hiçbir fıkıh alimi, ‘beyin ölümünden sonra tıp otoritelerinin öldüğünü söyledikleri kimsenin cihazlarla yaşatılmasına dinen mecburiyet vardır’ şeklinde bir hüküm söylememiş…
Ahmet Şahin