Allah namaz hassasiyetinizi en güzeliyle mükafatlandırsın, huşu-hudu lütfeylesin.
Dinimizde, insanın altından kalkamayacağı zor bir hüküm yoktur. Bir iş zora girdiğinde ruhsat hükümleri devreye girer.
Efendimiz’in (Sallallahu aleyhi vesellem) uygulaması şu şekildedir: Yolculuk durumunda farz namazlarını bineğinden inerek cemaatle beraber kılarlardı. Sünnet ve nafilelere gelince, onları bazen bineğinin üzerinde seyir halindeyken kılardı. Bu durumda kıble şartı, olabildiğince yerine getirilir ama getirilemediği durumlarda da sünnet ve nafilelerin esnekliğinden faydalanılır. Aynı zamanda, iş zor duruma geldiğinde yani her namaz için ayrı ayrı durmak zor olacağında Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) namazlarını cem ederlerdi.
Bahsettiğiniz duruma göre şöyle yapabilirsiniz: Kılabildiğiniz ölçüde namazlarınızı vaktinde, kıbleye yönelik ve ayakta normal şekilde kılarsınız. Bunun zor olacağı durumlarda, yapabiliyorsanız en azından farzlarınızı böyle yapar, sünnetleri daha rahat şekilde değerlendirirsiniz.
Farzlarda da zorluk olacaksa;
Kıble konusunda: Elden geldiğince kıble tarafına dönmeye çalışır, olmuyorsa herhangi bir yöne doğru kılabilirsiniz.
Ayakta veya cem konusuna gelince: Namazı huşu ile kılmak önemlidir, namazı namaz yapan da odur. Bu yüzden namazı alelacele şöyle veya böyle kılmaktansa, durumun sıkışık olduğu hallerde cem etme yoluna gidebilirsiniz. Vaktinde oturarak kılabiliyorsanız kılabilirsiniz, cem de edebilirsiniz. Durumunuza bakarak hangisi namazın edasına daha uygun olacaksa onu tercih edersiniz. Her bir namazın kendi vaktinde edası çok önemlidir. Namazı huşu ile eda etmek de önemlidir. Aynı zamanda, namazda devamlılık, bunun yarın nefsimizin kullanacağı bir yük haline getirilmemesi de önemlidir. Bu yüzden, işi kendiniz için normal olacak, sizi sıkıntıya sokmayacak bir şekilde rutine bindirmeniz en güzeli olacaktır. Unutmayın, Cenab-ı Hak ruhsat hükümlerini bunun için koymuştur.
İnsan tek tük karşılaştığı durumlarda zor da olsa azimet hükümlerini uygulamaya çalışmalı, kendisini buna zorlamalıdır. Bu bir kulluk imtihanıdır ve sevabı da büyük olur. Ancak sıklıkla karşılaşılan hallerde, işin götürülebilirliğini de hesaba katmak gerekir. Ruhsat hükümleri burada önemli rol oynar. İbadetlerimiz sırtımızda yük değildir, olmamalıdır. Onlar, bizi biz yapan, Rabbimize kulluğumuzu hatırlatan, bizi gerçek insan olma ufkuna götüren, hayatımızın çok önemli bir yanıdır. Bu yüzden hayatımızın hiçbir dilimi onlardan mahrum kalmamalıdır.
Her ne olursa olsun, namaz hassasiyeti olan insan yine de namazın edasını aklından çıkaramaz, ister istemez bazen namazın zayi olmasından endişe eder, bazen panikler. Bu da işin tuzu biberidir, inşaallah Rabbimiz onu da ayrı şekilde mükafatlandırır.
Rabbim cümlemizin ibadetlerimizi kabul etsin, bizleri kendisine kullukta daim kaim eylesin.
Allah’a emanet olun.