Soru Detayı: Bizler hayallerimizden ve aklımızdan geçen şeylerden de hesaba çekilecekmiyiz? Yani hayalden götü şeylerin geçmesi günah mıdır?
Kur’ân-ı Kerim’de buyrulan “Ey insanlar, siz içinizdeki şeyleri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba çeker” (Bakara, 2/284) âyetinin nesholunduğuna ve hükmünün kaldırıldığına dair rivayetler var.[1]Abdurrezzak, Tefsîru’s-San’ânî 1/111; et-Taberî, Câmiu’l-beyân 3/146. Genel olarak düşündüğümüzde görürüz ki, bu bir seviye meselesidir. Bazı insanlar vardır ki, içlerinden bir şey geçmekle sorumlu olmayabilirler; fakat belli bir seviyeye göre Rabb’imizle münasebet içinde bulunan birisi, gözlerinin içine yabancı bir hayal girmemesine azmetmiş bir insan, o türlü fena şeyler tahayyül ederse (hayalinden geçirirse) zihnini, aklını kirlettiğinden dolayı muâheze olabilir (hesaba çekilebilir). Muhâsibî Er-Riâye li Hukûkillah adlı eserinde bu mevzuu sekiz mertebeye ayırıyor. İmam Gazâlî’de de benzer şeyler var. Hâsılı, bu bir seviye meselesidir.
Hangi seviyede Rabb’imizle münasebet kurabilmişsek, hal, tavır, fiil ve hatta fikirlerimiz de o seviyeye göre muameleye tâbi tutulacaktır. Bazı has kulların akıllarından geçen nâhoş şeyler bile, Allah’a karşı saygısızlık sayılır. Hatta ileri bir seviyenin erlerinden bazıları, affedersiniz, tuvalette açılıp saçılmayı bile hayâya muhalif görmüşlerdir. Ebû Musa el-Eş’arî (radıyallahu anh) diyor ki, “Gece karanlığında yıkanırken belimi doğrultmaktan hayâ ediyor, bir yerim açılacak diye yerin dibine giriyorum.” (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef 1/100; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 1/260.)
Evet, bunlar seviye meselesidir. Şimdi bir kul belli bir seviyede böyle davranmak gereği duyuyorsa, Rabb’imizle bu ölçüde münasebet içindeyse, kendi tavırları itibarıyla aşağı seviyeye inemez. Birisini çavuş yapsalar; o da “Ben çavuşluk yapmam, nefer olacağım” dese, onu neferliğin de altına atarlar. Cenâb-ı Allah, bir kulunu nereye çıkarmışsa, o kulun ona göre davranması gerekir. Bundan dolayı, Üstad da bir yerde diyor ki; “Bu ihlâs kulesinden düşerseniz derin bir çukura düşmek ihtimali var.”[2]Bkz.: Bediüzzaman, Lem’alar s.204 (Yirmi Birinci Lem’a, Dördüncü Düstur). Yer seviyesinde kalamazsınız. “Bi hasebi’l-mağrem el-mağnem.” (Elde edilen ganimet, altına girilen risk ölçüsünde artar veya azalır.) Yani kişi, Allah’ın lütufları ve ihsanları ile belli bir noktaya ulaştırılmışsa, o noktanın hakkını vermediği zaman düz insanlar seviyesinde kalmaz, çok daha derin bir kuyuya düşer.
Mesela, birisi vardır, “Şu âna kadar ‘Vatana millete hizmet…’ dedim, koşturdum; çok sıkıntı çektim; acaba bıraksam…” düşüncesi aklına gelse ve yel gibi geçse, bunu telaffuz etmek bir yana hayalinden bile geçirse onun için ciddî bir sukuttur. Tavrını buna göre ayarlaması lâzım. Ama birisi de var ki kapıda, koridorda dolaşıyor. Vatan uğrunda çalışmak, millete faydalı olmak için koşturmak, kendisi için değil insanlar için yaşamak sözlerinin mânâsını bile anlamaz; dolayısıyla bu türlü düşüncelerden sorumlu olmaz.
Mazhariyetin ölçüsünde kapının önünde değilsin, koridorda değilsin, salonda değilsin; harem odasındasın, yatağın ucundasın. Sultan sana muamele yaparken ona göre yapar. “Kurbu sultan âteş-i sûzan buved.” (Sultana yakınlık yakıcı bir ateştir.)
Akla şu da gelebilir: “Rabb’imle ileri seviyede bir münasebet tehlikeli. Kendimi öyle geri seviyede bir münasebete ayarlayayım.” Bu, insanın elinde değildir. Kalb mârifetle besleniyorsa, okuyor düşünüyorsa, ilim ve irfan ufkunu artırıyorsa, derinleşiyorsa, Rabb’ini çok iyi biliyorsa, bu onun elinde değildir. Bu durumda birisinin öyle inmesine çıkmasına müsaade etmezler.
Hâsılı, Muhâsibî’nin kitabından mülhem şöyle diyebiliriz: “Er-Riâye li hukûkillah alâ seviyeti’n-nâs.” Yani, Allah’ın haklarına riayet, insanların seviyelerine göredir.
Kaynak: Kırık Testi I, “Kalbî ve Ruhî Hayat: Seviye”
Dipnotlar