Çok hareketli olmayan, Allah’a, kadere, dinî ve millî değerlere isyan ve hakaret etmeyen ve edenleri çağrıştırmayan (yani onların kullanmadığı), insanın şahsiyetini zedelemeyen, olumsuz duyguları ayağa kaldırmayan müzikler ve müzik aletleri caizdir. Özellikle bunları, kendi dünyamız adına, milli ve dini değerlerimizi tanımak ve tanıtmak için kullanmak – hatta denebilir ki – makbuldür. Yukarıda bahsettiğimiz çağrıştırmaya örnek olarak, gitarla neyi düşünebiliriz. Gitar başka bir dünyaya aittir ve çalmaya başladığı andan itibaren kendine ait bir dünyayı ve o dünyanın hayat tarzını akla getirir. Darbuka, saksafon gibi aletleri de bu meyanda değerlendirebiliriz. Ama ney, kanun, ud gibi bizim dünyamıza ait enstrümanlar, yine bize ait değerleri anlatma ve yansıtma adına kullanılabilir. Özetle; bu konuda önemli olan, müziğin, bestesiyle, güftesiyle ve enstrümanıyla bizi yansıtmayan bir dünyanın reklâmı olmaması, olumsuz mana ve çağrışımlar içermemesidir. Bu da konunun esnek bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Dolayısıyla şartlar göz önünde bulundurularak, bildirdiğimiz kriterler dâhilinde müzikten faydalanılabilir.
Bir de müziğin bizde meydana getirdiği tesire bakmak lazım. Yani biz bir müziği dinlerken ne gibi duygulara giriyoruz. Buna göre de hüküm değişecektir. Bizim ulvî duygularımızı coşturan, dini aşkımızı şevkimizi arttıran, maneviyatımızı güçlendiren müzikleri dinlemek caiz olurken, bizi isyana teşvik eden, süflî duygularımızı ortaya çıkaran vs. müzikleri dinlemek caiz değildir.
Burada şu hususu da arz etmek gerekir: Bizim esas musikimiz, Kur’an ve kâinat musikîsidir. Yani Kur’an okurken ve dinlerken, kâinattaki kuş seslerine, su şırıltısına, rüzgârın esişine, yaprak hışırtısına kulak verirken esasında ihtiyacımız olan musikîyi elde etmiş oluyoruz. Ancak, bu seviyeye ulaşmak için bizim dünyamızdan çıkmış ve işin bizcesini gösteren müzik türlerini kullanmak zorundayız/zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla, mevcut hali böyle kutsi bir zirveye ulaşmada bir vasıta ve tabiî bir süreç olarak görmek yerinde olur kanaatindeyiz.. Tabiî ki bu süreci en az zararla, yani ruhumuzu kaybetmeden, kalbimizi başka dünyalara kaptırmadan, şahsiyet kayması yaşamadan ve devamlı hedefe doğru yol alarak geçirmek, hepimizin vazifesidir.