Değerli kardeşimiz,
Ayet-i kerimelerde Cennet’in kapılarına temas edilmiş;[1]Bkz. Sâd sûresi, 38/50; Zümer sûresi, 39/73. hadis-i şeriflerde ise onların sekiz tane olduğuna, bazılarının isimlerine ve kimlerin hangi kapıdan gireceklerine dair bilgiler verilmiştir. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “ikâme” keyfiyeti içerisinde namazlarını eda edenlerin Salât kapısından; Hak yolunda mücahedede bulunanların Cihad kapısından; Allah için açlığa, susuzluğa katlanan oruç ehlinin Reyyan kapısından ve sürekli hayr ü hasenât peşinde koşan infak kahramanlarının da Sadaka kapısından çağrılıp oradan Cennet’e giriş yapacaklarını beyan etmiştir. Ayrıca, Hazreti Ebu Bekir’in (radıyallahu anh) bu kapıların hepsinden birden davet alacağını ve onun dilediğinden ebedî saadet yurduna dahil olacağını müjdelemiştir. (Buhârî, savm 4; Müslim, zekât 85.)
Değişik vesilelerle ifade edildiği gibi; insanların burada yaptıkları ibadetler, sırtlarına aldıkları mükellefiyetler ve çektikleri sıkıntılar öbür âlemde çok farklı manalara bürünecek ve farklı mahiyetler şeklinde sahibinin karşısına çıkacaktır. Nasıl ki, küçücük bir tohum kocaman bir ağacın programını taşımakta ve toprağın bağrına atılınca neşv ü nema bularak o ağacın şeklini almaktadır; aynen öyle de, bu dünyada eda edilen ibadetler, katlanılan musibetler ve kulluk hesabına ortaya konulan fiiller, öbür tarafta büyüyüp boy atacak ve meyveye duracak birer çekirdek mahiyetindedir. Buradaki her bir tekbir, tehlil ve tesbih, tıpkı toprağıyla buluşmuş bir tohum gibi, ahirette değişik Cennet nimetlerini netice verecektir.
Hatta denebilir ki; Cennet’te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı, -bir şart-ı âdî olarak- mü’minin dünyadaki ameline bağlıdır. Binaenaleyh, Ehl-i Sünnet’e göre, şu anda Cennet bir nüve halinde mevcuttur. Cennet’i inkâr etmek Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat daire-i kudsiyesinden dışarıya çıkmak demektir. Ancak, Cennet’in, bir çekirdeğin bir ağaç haline gelmesi misillü gelişip olgunlaşması ve tamamiyet kazanması mü’minlerin amellerine vâbestedir. Ameller devam ettikçe onun inkişafı da sürüp gidecektir. Bu itibarla, her mü’min, hayatı boyunca kendi Cennet’ini inşa, ikmal ve itmam etmeye çalışacaktır. O, yaşadığı sürece namazıyla, orucuyla, haccıyla, zekâtıyla ve sadâkatiyle kendi Cennet’ine yeni yeni buudlar kazandıracak, renkler katacak, onun revnaktarlığını arttıracak; nihayet, haşr u neşr olup ahirete gittiği zaman onu tam inkişaf etmiş olarak bulacaktır. İşte o zaman, insanın amelleri de semereler verecek ve mü’min onlardan istifade edecektir; mesela, dünyadayken bir “Elhamdülillah” diyen, orada bir meyve-i Cennet yiyecektir.
Bundan dolayıdır ki, Cennet’in de tabakaları vardır; Firdevs, Adn, Naim, Daru’l-Huld, Me’va, Daru’s-Selâm ve İlliyyûn gibi isimlerle anılan bu tabakalardan her birinde, mü’minlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri mertebeler bulunmaktadır. Nur Müellifi’nin yaklaşımıyla; dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennet’te, dost dostu ile beraber iken, sofra-i Rahmânirrahîm’den, herbirisi kendi istidadına göre hisse alır. Girdikleri Cennet tabakaları ayrı ayrı da olsa, bu, beraber bulunmalarına engel teşkil etmez.[2]Bediüzzaman, Sözler s.544 (Yirmi Sekizinci Söz). Çünkü, Cennet’in tabakaları birbirinden yüksek oldukları halde, umumunun damı Arş-ı âzamdır. Nasıl ki mahrûtî bir dağın etrafında, kaidesinden zirvesine kadar birbiri içinde, birbirinden yüksek, surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de, cennetlerin buna yakın bir tarz ile olduğu çeşitli hadis-i şeriflerdeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Ayrıca, Cennet’in her tabakasının da pek çok seviyesi vardır; nitekim, ayet-i kerimelerde “Naim Cennetleri”[3]Bkz.: Mâide sûresi, 5/65; Yûnus sûresi, 10/9; Hac sûresi, 22/56; Hac sûresi, 22/8; Sâffât sûresi, 37/43. veya “Firdevs Cennetleri”[4]Bkz.: Kehf sûresi, 18/107. şeklinde çoğul ifade kullanılması bu farklı mertebelere işaret etmektedir. Şu kadar var ki, herkes kendi marifet ufkunun enginliğine göre ve istidadlarının inkişaf edişi ölçüsünde Cennet nimetlerini duyacak ve tadacak olsa da, Cennet’in hangi tabakasında yer alırsa alsın, orada her mü’min, kendi halinden memnun kalacak, hususî mertebesini zirve gibi algılayacak ve hep itminan içinde bulunacaktır.
Kaynak: Kalp İbresi, “Cennetin Kapıları“
Selametle kalınız.
Dipnotlar