Soru Detayı: Ecdadımızda kendi çocuklarını severken hafif bir mahcubiyet duygusu göze çarpıyor; bu, makbul bir tavır mıdır, gelenekten mi yoksa dinden mi kaynaklanmaktadır?
Eskiden özellikle bazı bölgelerde çoğu zaman anne, bazen de baba kendi akrabalarının arasındayken çocuklarıyla alâkadar olmazdı. Hususiyle anneler kayınpeder, kayınvalide ve kayınbiraderlerin yanında çocuklarını kucaklarına alamazlardı; bu çok ayıp sayılır, bir günah addedilirdi. Bugün de bazı yörelerde hâlâ aynı âdet devam etmektedir. Aslında, bu türlü uygulamalar, gelenekten gelen bir kısım yanlışlıklardır. Şüphesiz, insanda bir hicab hissinin olması gayet tabiidir; insan utanabilir ya da yetiştiği kültür ortamından dolayı rahat davranışlardan rahatsızlık duyabilir. Mesela; kendi çocuğunu başkalarının yanındayken kaçamak seviyormuş gibi bir tavır takınabilir; fakat, kayınpederi orada hazır bulunduğundan dolayı, bir annenin ağlayan ve çırpınıp duran yavrusunu kucağına almaması gibi âdetleri biraz abartılı ve yanlış buluyorum.
Daha önce de ima ettiğim gibi; insan, ciddiyet ve vakarını muhafaza etmek kaydıyla, çocuğunu sevebilir, bağrına basabilir ve alnından öpebilir. Önemli olan, işi lâubalîliğe götürmemek; çocuğu şımartmamak, küstahlaştırmamak ve onun sonu gelmez isteklere açılmasına meydan vermemektir. İster yalnızken isterse de başkalarının yanında, ölçülü bir şekilde çocuğu sevmek edebe aykırı olmadığı gibi, cahilce bir tavırla değil de hikmetli bir davranışla onu kontrol etmek ve muhabbet izhar ederken bazı sınırları gözetmek de sevgiye münafi değildir.
Maalesef, gelenekten kaynaklanan bazı katı âdetlerin yerini, günümüzde bilhassa Batı kültüründen akıp gelen yırtıklıklar almıştır. Bir kısım katılıklara maruz kalarak büyüyen nesiller, başka kültürlerle tanışınca, bu defa da bazı disiplinlere bağlı olmaktan kurtulma, bir kopma ve bir yırtılma dönemine adım atmışlardır. Heyhat ki, bugünün çocuklarında ve gençlerinde de çok ciddi bir yırtıklık göze çarpmaktadır. Öyle fevkalâde bir yırtıklık ki, çocuklar, anne-babalarının veya diğer aile büyüklerinin karşısına oturup saygısızca konuşabilmekte, değişik şeylerin pazarlığını yapabilmekte ve istediklerini öyle ya da böyle koparabilmektedirler. Evet, ne acıdır ki, gereksiz bir saygı ve faydasız bir terbiye anlayışının yerini, bu defa fevkalâde bir yırtıklık istila etmiştir; bu mevzuda da ifratlar tefritleri netice vermiştir.
İnsanın, “Keşke, bu mesele İslam’ın vazettiği denge çerçevesinde götürülseydi!..” diyesi geliyor. Ne var ki, çoklarının böyle bir derdi bulunmuyor.. “Acaba bu mevzuda İslam ne diyor?” sorusuna cevap arayan bir avuç insan var ya da yok. Çocuklarımızı yetiştirme mevzuunda irşad ekseni diyebileceğimiz bir çizgimiz mevcut değil. Yeni nesilleri nasıl yetiştirmemiz ve onlara nasıl davranmamız gerektiğini ortaya koyacak çalışmaları hakkıyla yapmamışız. Dolayısıyla, geleceğimiz saydığımız çocuklarımızı sadece geleneğe emanet etmişiz; daha sonra da gelenekteki yanlışlıkları düzeltebilme sevdasıyla yüzümüzü Batı’ya çevirmişiz. Neticede, vatan evladını geçmişten tevarüs ettiğimiz her şeye tavır alırcasına ve özümüze ait bütün değerleri inkar edercesine bir serazadlık ve bir çakırkeyflik duygusuyla başbaşa bırakmışız. Onların lâubalî ve söz dinlemez hale gelmelerine göz yummuşuz. Şimdi, çocuklar küçükken başka, büyüdükleri zaman daha başka şeyleri dayatıyorlar. Öyle ki, anne-baba belli bir yaştan sonra çocuğunun sigarasına, uyuşturucu kullanmasına, akşamları eve geç gelmesine ve hatta geceleri sokakta geçirmesine dahi karışamıyor; oğluna veya kızına bir cümle söylese on katıyla karşılığını alıyor. Nesillerin gönlünden artık haya sıyrılıp gitmiş gibi.. gelenekle tevarüs ettiğimiz iffet perdesi de bugün paramparça olmuş vaziyette.. ve her yanda yüzsüzlük hâkim…
Evet, keşke kendi çocuklarını severken dahi hafif bir mahcubiyet duygusuna kapılan ecdadın torunları o mahcubiyeti ve sevgiyi İslam’ın bu konudaki prensipleriyle dengeleselerdi.. dengelese ve daha rahat olma sevdasıyla sonunda yırtıklığa düşmeselerdi.
Kaynak: Vuslat Muştusu