Soru Detayı: Namaz kılmak istemiyorum. Bu dünyaya sorgusuz sualsiz getirilmek, onca sorunun, karmaşanın, zorluğun ve insanın arasına terk edilmek ve ne kadar çabalarsam çabalayayım ben yaklaşmaya çalıştıkça dinimin benden uzaklaşması, beni yalnızlığa, şikâyetlere ve Allah’tan (onu anlamadığım için) soğumama neden oluyor. O bana hep dert vermişken, ona sığınma ihtiyacı duymuyorum, ona derdimi anlatmanın işe yaramayacağını düşünüyorum. Çok uzun süre aksatmadan namaz kıldığım da oldu. Hepsinin sonunda ‘Allah’ım lütfen hep böyle devam edeyim’ dedim ama hiç olmadı. Lütfen yardım edin.
İnsan hayatının her döneminde, ibadet aşkı iştiyakını duymayabilir, Allah’a bağlanma gibi hususlarda hep aynı çizgide olamayabilir. Bunun için bizler, dünyaya gönderiliş gayemiz nedir, niçin burada bulunuyoruz, yani vazife ve sorumluluklarımız nelerdir, acaba bizi her şeyden önce insan olarak bu dünyaya gönderip bizi maddî ve manevî birçok nimetle serfiraz kılan Cenab-ı Hakk’ın bizden isteği nedir ve biz onun verdiği nimetlere karşı şükrümüzü nasıl eda edebiliriz… Aslında bu sorular uzayıp gidebilir.
İşte biz eğer bu tür soruları düşünür ve kafamızda bunlara doğru bir cevap verebilirsek, yani iyi bir kul olmamız gerektiğinin zaruretine ve kendi istek ve dileklerimizden ziyade Allah’ın isteklerinin ön planda olması gerektiğini kabul edersek, istekli olduğumuz, içimizin coştuğu zamanlarda ibadetlerimizi yaptığımız gibi, soruda da belirttiğiniz gibi, içimizin bunca sıkıntıyla dolduğu zamanlarda da ona kul olmaktan dûr olmayız. Yoksa kulluk düşüncesi ibadet etme arzusu eğer tam içimize oturmadıysa, neşeli olduğumuz zamanlarda Allah’a yönelirken, belirttiğiniz gibi içimizi bu tür olumsuzlukların kapladığı anlarda, namazdan niyazdan uzaklaşabiliriz.
Aslında öncelikle bizi bu tür düşüncelere iten saikleri (sebepleri) teşhis etmeliyiz. Acaba, imanî esaslar içimize tam oturmadığından kafamızda şüpheler mi var veya Allah’ı isimleriyle sıfatlarıyla yeterince tanımıyor muyuz, yoksa Âlemlerin Yaratıcısı’na karşı ibadet ve duanın ne mana ifade ettiğini tam kavrayamadık mı? Yani öncelikle bizi bu duruma iten nedenleri anlamalı ve daha sonra bunların çözümü adına neler ortaya koyabileceğimizi düşünmeliyiz. Ve gerekirse, büyük zatlara durumumuzu anlatıp onlardan yardım alarak, derdimize derman olacak kitapları okuyarak, sohbet ve vaazlar dinleyerek ve her şeyden önemlisi yeniden sağlam bir azim ve kararlılıkla neticede kendimizle ilgili problemlerin çözümünün yine bizim irademizin hakkını vererek üstesinden geleceğimizin farkına vararak yolumuza devam etmeliyiz. Tabii ki bu arada kesinlikle dua ve niyazı da elden bırakmamalıyız.
Burada üzerinde düşünmemiz gereken diğer bir nokta da şudur. Bizi yaratan Allah olduğundan, bizi en iyi bilen de O’dur. Dolayısıyla dünya ve ukbada mutlu olabilmemiz de ancak onun bize gönderdiği kutlu mesaja (Kur’an’a) kulak vermemiz ve Âlemlere rahmet olarak gelen o Yüce Nebi’nin arkasından gitmekle mümkün olacaktır. Zaten biz her ne kadar bir takım zorluklara maruz kalsak, günahlar işlesek, yanlış yolda olsak da, O’nun kapısından başka gidecek kapımız olmadığından, bütün zorlukları yine O’na dehalet etmekle aşacağız. Bilemeyiz belki bu yaşadıklarımız bizim için ayrı bir imtihan vesilesidir. Bize düşen yaşadığımız müddetçe O’na bağlı kalmak ve yolunda olmaktır.
Ayrıca bu güne kadar Allah yolunda olmuş, O’nun emirlerini yerine getirirken yasaklarından kaçmış, Efendimiz’in (s.a.s) sünnet-i seniyyesine harfiyen ittiba etmiş hiçbir kimse gösterilemez ki, bu yaptıklarından gerek dünyada gerekse ahirette pişman olmuş veya huzursuz olmuş olsun. Eğer biz bu noktada problemler yaşıyorsak, şunu çok iyi bilmeliyiz ki, yine bunun sebebi, Allah’a hakkıyla yönelemeyişimizdir.
Biz yaklaştıkça kesinlikle din bizden uzaklaşmaz. Çünkü Allahu Teala kudsi hadislerinde, kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse ben O’na koşarak gelirim… şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Yani kul Rabbim deyip onun kapısının tokmağını çaldığında bizim hiç şüphemiz yoktur ki, Allah “buyur ey kulum” demesin. Ama o kapıyı çalmasını iyi bilmek gerekiyor. Çünkü neticede kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur, sükûn bulur.
Kişinin Allah’tan uzaklaşmasında bir kısım yanlış düşüncelere kapılmasında etkili olan bir husus vardır ki, o da şeytanın vesveseleri ve nefsin aldatmasıdır. Yani bizim, hiç boş durmayan ve her fırsatta bizi isyana günaha çağırıp teşvik eden ezeli düşmanımız şeytanın aldatmacalarına karşı da son derece teyakkuzda olmamız gerekiyor. Tabii ki, nefsimiz, kötü arkadaşlar, dünyanın cazibedar güzellikleri de bizi Allah’a karşı gelmeye çağıran diğer faktörlerdir. Bundan dolayı bizim bütün bunlara mukavemet edebilmemiz için, aynı derecede bize ölümü hatırlatan, kulluk vazifemizi unutturmayan şeylere sıkı sarılmamız ve bunlarla da bir o kadar haşir neşir olmamız gerekiyor.
Yani kendimize hayırhah arkadaşlar edinmeli, dini kitapları özellikle imanî meseleleri anlatan kitaplar okumalı, sahabe efendilerimizin veya büyük insanların hayat menkıbelerini tetkik etmeli, ölümü düşünmeli, güzel sohbet ortamlarında bulunmalı ve kesinlikle ibadeti taatımızı terk etmemeliyiz.
Bir de sorunuzda ‘O bana hep dert vermişken, ona sığınma ihtiyacı duymuyorum, ona derdimi anlatmanın işe yaramayacağını düşünüyorum.’ diyorsunuz. Öncelikle bizler maddi konularda kendimizden alttakilere, manevi hususlarda da bizden üstün olanlara bakmalıyız. Dünyada derdi olmayan insan var mıdır ki… Bizim sahip olduğumuz her şey Allah’tandır. Bizler de sahip olduklarımız da onun mülküdür. Ve Cenabı Hak mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bize düşen kadere rıza gösterip, bize verilenleri en iyi şekilde değerlendirip neticede onları birer cennet sermayesi haline getirmektir. Hem bazen bizim kötü gördüğümüz bazı şeyler hakkımızda hayır olabilir. Bu dünya itibariyle olmasa da ahirette olur. Ama biz fırsatları değerlendirmesini iyi bilmeliyiz. Allah’ın cevap vermediği hiçbir dua yoktur. Ama bazen dualarımızın sonucu bizim istediğimiz gibi çıkmayabilir. Mesela biz doktora bana şu ilacı ver deriz de o bize hakkımızda daha faydalı olan farklı bir ilaç verir. Kesinlikle ümitsizliğe düşmeden, yeniden O’na yönelip kaldığımız yerden devam etmeliyiz.
Bulunduğunuz hal, bir kabz hali olabilir. Kabz, tutulma, canı çıkacak hale gelme demektir. Evet, Allah bazen imtihan etmek için insanın kalbini sıkar. Bu sıkışma, bazılarında kısa sürer bazılarında uzun. Bu dönemlerde yapılacak şey, Allah sığınmak ve bol bol istiğfar etmektir. Eğer böyle değerlendirilirse, sonu selamet ve genişliktir. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, O’na çok güvenin, vaat ettiği ebedi güzellikleri düşünün ve O’nun yolunda olun. Allah darda kalanların yardımcısıdır.