Öncelikle geçmiş olsun dileklerimizi iletir acil şifalar dileriz. Görüldüğü kadarıyla karşılaştığınız bu imtihanı aktif sabır ve metanetle geçiriyor ve zamanınızı Allah’a yakınlaşma adına nasıl değerlendirebileceğinizi düşünüyorsunuz. Allah gayretinizi çabanızı mükafatlandırsın. Sizin içinde bulunduğunuz bu musibete rağmen dini ve dini hayatı öğrenmeye yaşamaya karşı ortaya koyduğunuz bu çaba ve gayret sağlık sıhhat içinde olup da zamanını gaflet ve malayaniyatla geçiren, lüzumsuz işlerle meşgul olup da zaruri işleri ihmal edenlere gayet güzel bir ders mahiyetindedir.
Öncelikle vesveseye düşmenize, telaşlanmanıza gerek yok. Allah kullarına gücü yetmeyeceği şey yüklemez. Dolayısıyla da herkes Allah’a karşı mükellef olduğu konularda güç ve imkânı neyi ne kadar yapmaya elveriyorsa ondan sorumludur. Ondan dolayı da Allah onu hesaba çekmez.
“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma. Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı. Sen mevlâmızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et.” (Bakara sûresi, 286).
Dinde zorluk yoktur. “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez…” (Bakara sûresi, 2/185) Bu ve buna benzer ayet-i kerimeler, sorumluluğun güç ve imkanla doğru orantılı olduğunu göstermektedir.
Bilhassa dinimizde, hastalık gibi özel duruma sahip olanlar için farklı kolaylaştırıcı hükümler mevcuttur. Mesela;
– Namaz için abdesti su ile almak farz iken suyun bulunmadığı zamanlarda veya hastalığa sebebiyet verecek soğukta toprakla teyemmüm yapılır. Toprak suyun yerine geçer.
– Dinimiz, yolculara 4 rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kılmak gibi bir kolaylık sağlamaktadır.
– Namazın rükünlerinden olan “kıyam” yani ayakta durmak farzdır. Ancak ayakta duracak gücü olmayanlar, oturarak namaz kılabilmektedirler.
– Hac ve oruç ibadetlerinde de hastalık bir özür hali olarak değerlendirilerek oruç tutmama, hacca gitmeme yani iyileşinceye kadar bunları tehir etme gibi ruhsat hükümleri vardır.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, mükellefiyetlerimizle ilgili şunları söyleyebiliriz:
a-Farz ve Vacipler: Eğer hasta isek öncelikle farz ibadetlerden yapabildiğimizi yapmakla mükellefiz. Hastalık bunları yapmaya mâni ise kişi dinen “özürlü” sayılır ve sorumlu olmaz. Dolayısıyla da Allah’ın bizi affettiği bir hususta “Farzları yapamıyorum, rükünlerini (kıyam rükû ve secde gibi) tam eda edemiyorum” gibi bir endişe ve vesveseye düşmeye gerek yoktur.
b-Sünnet ve Nafileler: Hasta veya özürlü olan kişilerin farz ve vaciplerdeki durumları yukarıdaki gibi olunca sünnet ve nafilelerdeki hüküm daha hafif ve daha kolaylık yörüngelidir. Hasta ve mazereti olanlar sünnet ve nafilelerden yapabildiği kadar yapar, yapamadığından mesul değildir.
c-Niyet: İster farz vacip isterse de sünnet ve nafilelerden bir kısım ibadetleri yapamamanın ızdırabını içinde duymak -vesveseye düşmeden- bazen “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.”(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr 6/185; Beyhakî, Şuabü’l-İman 9/175-176) “Ameller niyetlere göredir.” hadisleri, muztar, hasta ve mazereti olan insanlar için oldukça müjdeli bir ikram-ı ilahidir. Yeter ki bu niyet, bu canlılık, aşk ve heyecan devamlılık arz etsin.
d-İbadetlerin Haricindeki Ameller: Eğer hasta ve mazereti olan biri, Farz, vacip, sünnet ve nafile ibadetlerin dışındaki Kuran öğrenme/okuma, evrad, kitap okuma gibi konularda istediği ölçüde bir performans gösteremiyorsa tabii ki bu durum onu üzebilir. Bu konuda da niyet bahsinde zikrettiğimiz ölçüler geçerlidir. Bunun yanında, özür sahibi bu kimselerin, destek ve yardım almaları önemlidir. Kendine yol arkadaşı olabilecek, moral, ümit ve motivasyon sağlayacak bir arkadaş edinmek faydalı olacaktır.
e-Dinimiz, dinî konuları öğrenme ve yaşamada sağlıklı insanlar için bile “Kolaylık ve Tedricilik” prensibini tavsiye eder. “Din kolaylıktır” hükmü, dini kâmil manada yaşamayı hedefleyen fakat sonra yorularak yarı yolda kalanlar için önemli bir prensiptir. Dinin öğrenilmesi ve yaşanması, tabiata mal edilmesi gereken yönleri ile zaman isteyen bir konudur. Normal insanlar için bile “Din kolaylıktır.” buyrulduğu yerde, sağlık problemi yaşayan insanlar için kolaylık hükümleri haydi haydi söz konusu olacağından vesveseye düşmeye gerek yoktur.
Bununla ilgili bir hadiseyi Enes bin Mâlik Hazretleri anlatmaktadır:
“Nebî (sav) bir gün mescide girdi. İçeri girer girmez de gözüne mescidin iki direği arasına çekilmiş bir ip ilişti. “Bu ip nedir?” diye sordu. Sahâbîler: “Bu, Zeynep’in ipidir. Zeynep, nâfile namaz kılarken yorulup ayakta durmakta zorlandığında bu ipe yaslanıyor.” dediler. Peygamber (sav): “Hayır, (ibadette böyle güçlük yoktur). Bu ipi çözünüz. Zinde oldukça namazınızı kılın, yorulduğunuzda oturup dinlenin.” buyurdu.” (Buhârî, 1150; Müslim, salâtü’l-müsâfirîn 219)
Sizin durumunuzda olan kardeşlerimizin, bugün Kur’an ve sair dinî bilgilerle ilgili online ders almaları mümkündür.
Kendinize bu tür bir program belirledikten sonra devam etmemek günah değildir. Esas olan, farzları yerine getirebileceğimiz kadar dinin zaruri gördüğü bilgileri ve Kuran’ı öğrenmektir. Onun dışındakiler nafile kabilindendir.
Son olarak, kendinize, tatbik edebileceğiniz bir program yapıp bunu devam ettirme konusuna gelince; bunu, ilmine-irfanına güvendiğiniz, bu konuda size yardımcı olabilecek, sizi yönlendirebilecek, size ilmî ve manevi olarak rehberlik yapabilecek bir kişiyle birebir görüşmek suretiyle yapmanızı tavsiye ederiz. Malumunuz her insanın farklı bir potansiyeli, idrak seviyesi, takati, bilgi birikimi vardır. Bu yüzden, sizi tanıyıp durumunuzu tahlil etmek suretiyle ihtiyaçlarınızı belirleyecek, bunun üzerine size uygun bir program çıkarma konusunda yardımcı olacak, sonrasında da sizi yalnız bırakmayacak, takip edecek, sorularınızı cevaplayacak, her aşamada sizi yönlendirecek birinin rehberliğinde yürürseniz hem ilmî ve manevi gelişiminizi doğru şekilde ilerletmiş hem de vesveselere düşmekten korunmuş olursunuz.