İçindekiler
Haram Malla Yapılan İbadetler
İbadet, şuurlu bir şekilde ve hâlis bir niyetle yapıldığında arınmaya ve Allah’a yakınlığa vesile olur. İnsan, ibadet ü taat sayesinde beşerî kirlerden temizlenir, günahlarından arınır ve Allah Teâlâ’ya kurbet kesbeder.
İbadetler, kesin hatlarla birbirinden ayırmak çok doğru olmasa da klasik tabirle kendi içerisinde üçe ayrılır:
- Beden ile yapılan ibadetler; Namaz ve Oruç gibi.
- Hem beden hem de malla yapılan ibadetler; Hacc gibi.
- Sadece malla yapılan ibadetler; Zekât gibi.
İbadet, beşerî kirlerden arınma vesilesi olunca özellikle malla yapılan ibadetlerde malın, paranın, kazancın temiz ve helal olması gerekir. Yoksa kirli olan bir şeyle temizlik yapılamaz. Hadis-i şerif’te Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “Hayır, (helal mal) ancak hayır getirir” (Müslim, Zekât, 121; İbn Mâce, Fiten, 18) buyurarak bu konuyu en belîğ bir şekilde ifade buyurmuştur. Yani hayra, iyiliğe ancak hayır yollarla ulaşılabilir. Şimdi konuyla alâkalı olarak haram parayla yapılan ibadetlerle ilgili değerlendirmelere geçelim.
a) Zekât, İnfak, Sadaka:
Öncelikle zekât, kelime manasından da hareketle bir temizlenmenin adıdır. Zekât veren kimse, bir yönden malını kirlerinden arındırmakta diğer yönden de günahlarının affına vesile olacak bir yola girmiş olmaktadır. Zekâtı emrederken Allah (c.c.), “Onların mallarından, kendilerini temizleyecek ve yüceltecek bir sadaka al” (Tevbe Suresi, 9/103) buyurarak bu noktalara dikkat çekerken, Peygamber Efendimiz de, ‘Allah zekâtı, geride kalan mallarımızı temizlemek için farz kıldı.’ (Ebû Davûd, Zekât, 32) diyerek aynı noktanın altını çizmektedir. Bu sebepledir ki Allah Resûlü, kendi zatına ve yakın akrabalarına zekât ve sadaka almayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: ‘İşte bu sadakalar, insanların kirlerinden başka bir şey değildir. Onlar ne Muhammed’e ne de O’nun ailesine helâl değildir.’ (Zekât, 167, 168; Ebû Davûd, İmâre, 20)
Diğer iyilik türleri ve ibadetler yanında zekâtı da sayan Yüce Mevla, bütün bunları, günahların affına birer vesile ve insanı cennete ulaştıracak unsurlar olarak anlatmaktadır. (Mâide Suresi, 5/2)
Zekât, helal yollarla kazanılmış mallar için ödenir. Aslında, elinde rüşvet, hırsızlık vb. yollarla edinilen haram mal bulunanlar -onları helalleriyle karıştırsalar bile- gerçek sahip değildirler. “Muhakkak ki Allah “ğalûlun” sadakasını kabul etmez” hadisince haram paradan verilen zekât makbul değildir. “Ğalûl”, insanın toplumdan yürütmüş olduğu mala denir. Allah (cc) bu malın sadakasını kabul etmiyor, çünkü bu mal, hem bu malı elinde bulunanın malı değildir hem de temiz değildir. Ayette “Ey iman edenler! Mallarınızın iyi, temiz ve helal olanından infâk ediniz” (Bakara sûresi, 2/267) buyrulmuş ve hadis-i şerifte de “Allah güzeldir, paktır, ancak pak olan şeyleri kabul eder.” (Buhârî, Zekât, 8; Müslim, Zekât 63–64) buyrularak hayrın ancak temiz, helal ve iyi olan şeylerden yapılabileceği açıkça ifade edilmiştir.
İnfak; zekât ve sadakayı da içerisine alan ve Kur’an’da da geçen bir kavramdır. Yukarıda zekâtla ilgili olarak söylenen şeylerin hepsi infak kapsamı içerisine giren sadaka türünden uygulamalara şamildir. Yani haram maldan zekât verilemeyeceği gibi böyle bir malla infak türünden kendisinden sevap umularak herhangi bir hayır da yapılamaz.
b ) Hacca Gitmek:
Hac; kelime olarak kasdetme ve yönelme manalarına gelir. Özel manada ise Hac, hususî bir zaman diliminde, hususî bir kısım yerleri, yine bir kısım hususî usullerle ziyaret etmeğe denir ki; senenin belli günlerinde, hac niyetiyle ihrama girip, Arafat’ta vakfede bulunmak ve Kâbe’yi tavaf etmekten ibaret sayılmıştır. Hac, ayetin ifadesiyle gücü yeten her mükellef üzerine farzdır. Bu güç yetirme yani istitâatın şartları, Müslümanlık, akıl ve bulûğ şartı yanında, ayrıca hac yapmaya bedenî ve malî imkânların yeterli olmasıdır. Güç yetirebilme (istitâat), haccın farz olmasının şartıdır. Yani bir kimse üzerine haccın farz olması yukarıda sayılan şartlara bağlıdır.
Bu takdirde kendisinde haram yollarla kazanılmış da olsa hacca gidebileceği kadar para olan kimse hacca gitmek isterse ne olur? Böyle bir parayla yapılan hac geçerli midir?
Malikîler, Şafiîler ve Hanefî’lere göre haram mal ile yapılan hac, ister farz olsun ister nafile olsun, zorla el konulmuş bir arazi parçası üzerinde kılınan namaza benzetilerek sahih kabul edilir. Bu şekildeki hac ile o kişinin üzerinden, farz veya nafile hac vazifesi düşmüş olur. Ancak haram parayla haccını eda eden bu kişi günah içindedir. Bununla beraber bu parayla hacca gitmiş olması haccın sıhhatine mani değildir. Zira haccın rükün ve şartları belli olup bunlar içerisinde “helal parayla hacca gitmesi” yoktur.
Fakat Hanbelîlere göre; helal olmayan bir malla hacca gidilmesi caiz değildir. Zira onlara göre zorla el konulmuş bir toprak parçası üzerinde kılınan namaz batıldır. Şu halde haram mal ile haccetmek kesinlikle haramdır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Hacı, haram parayla hacca gittiği zaman ayağını bineğe koyduğunda “Lebbeyk” der. Bunun üzerine gökten bir melek nida eder: “Senin ‘lebbeyk ve sa’deyk’ demen doğru değildir. Çünkü senin haccın merduddur, yani kabul olunmayacaktır.” (Mu’cemu’l-Evsat, Taberânî; Müsnedü’l-Bezzâr)
Sonuç itibariyle böyle bir haccın Allah indinde makbûliyeti kesin değildir. Bu yönüyle bazı âlimler haram parayla yapılan hac ancak sahibinden haccın farziyetini düşürmüş olur demişler, bazı âlimler ise bu şekilde yapılan haccın sahibine günah kazandıracağını belirtmişlerdir. Çözüm olarak ise malına haram karışan ya da malında haram şüphesi bulunan zenginlerin hacca borç para alarak gitmeleri ve borçlarını döndükten sonra kendi mallarından ödemeleri tavsiye olunmuştur.
c ) Kurban Kesmek:
Kurban; sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelir. İslâmî terminolojide “ibadet niyetiyle belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce kesmek” demektir. Kurban bayramı günlerinde (ilk üç günde) böyle Allah rızası için kesilen kurbana “udhiyye” denir.
Mali yönü bulunan her ibadette olduğu gibi kurban da helal kazançla eda edilmelidir. Gayri meşru kazanç ile kurban kesmek caiz değildir. Bununla birlikte, bir kimse haram yoldan kazanılan parayla kurban kesmişse, kurban ibadeti şeklen yerine gelmiş olsa bile Allah’a karşı ibadet sorumluluğu açısından bunun makbul bir ibadet sayıldığı söylenemez. Evet, şeklen yerine gelse de o ibadetlerde Allah’ın rızasının bulunup bulunmadığı şüphelidir. O yüzden, helalinden kazanmalı, malî ibadetlerimizi helal kazançlarımızla eda etmeliyiz. Yoksa Allah korusun, ibadet yapıyoruz diye kendimizi kandırırız da öbür tarafta elimiz bomboş kalır ve iflas edenlerden oluruz. Şu hadisi şerif ne çarpıcı bir ikazdır bizim için:
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb-ı kiram efendilerimiz, “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle devam etti: “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelmiş fakat ona sövmüş, buna iftira etmiş, onun malını yemiş, şunun kanını dökmüş.. hasılı bunlardan dolayı iyiliklerinin sevabı şuna buna verilmiş kimsedir. Bu kişinin üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biter, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılır”. (Müslim, Birr 59)
Kaynaklar:
- M. F. Gülen, Vuslat Muştusu, Yeşeren Düşünceler
- Heyet, Diyanet İslam İlmihali
- Mevdûdî, Fetvalar
- Akademi Araştırma Heyeti, Bir Müslümanın Yol Haritası