Ana-babanın gerçekten de evlât üzerinde hakkı çoktur. Bir evladın ilk işi onların rızalarını kazanmak, gönüllerini almaktır. Onları darıltarak hiçbir hayırlı iş yapılmaz, isabetli harekette bulunulmaz.
Ancak bunun da bir haddi vardır elbette.
Çalışmak, yahut okumak, yahut ta hacca gitmek gibi makul ve meşrû işlere ana-babanın izin vermemesi halinde duruma bakılır. Ana-babaya bakılacak kadar imkân hazırlanmış, evlada muhtaç olmayacak bir vasat temin edilmişse, mani olmaya hakları olmaz. Evlat gider.
Şayet, evlat ana-babayı bakılacak halde bırakıyor, kendine muhtaç durumdan kurtarmadan gidiyorsa, izin vermeyebilirler. Bu takdirde evladın gitmeye de hakkı olmaz.
Fetavây-ı Kâdıhan’da, çocuk kendini koruyamayacak şekilde küçük, yahut gösterişli, ya da başka bir durumdan dolayı gurbete çıkması mahzurlu ise, ana-baba ona mani olabilirler. Bu mahzurlar izale edildikten sonra, gidebilir, denmektedir.
Baba saygıda, ana da hizmette öncelik arz eder.
Bu bakımdan evlat babaya hürmette, anaya da hizmette kusur etmemeli, mümkün olduğu kadarıyla haklı da olsa onları kırmadan, darıltmadan isteğine yönelmelidir.
Ahmet Şahin