Haram, fıkıh terimi olarak mükelleften yapılmaması kesin ve bağlayıcı tarzda istenen fiili ifade eder. Genel olarak İslâm hukukçuları, bir fiilin din, can, akıl, ırz ve malı koruma şeklinde formüle edilen dinin temel hedeflerine açıkça zarar vermesini, onun haram kılınmasının temel sebebi ve açıklaması olarak kabul etmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında İslâm, ferdin itikadî ve amelî hayatını düzenlerken onu belli değer hükümleriyle yönlendirmiş, çok katı ve yasakçı veya her şeyi mubah gösteren bir yaklaşımdan ziyade orta bir yol tutmuştur.[1]Ferhat Koca, “Haram”, DİA, 16/100-101.
- Ticarî hayatta haram yollardan kazanç sağlama Kur’an’da açık bir şekilde yasaklanmıştır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşrû olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rıza ile yapılan bir ticaret yapmanız ise, elbette meşrûdur. Sakın haram yiyerek, başkasının hakkını gasbederek kendinizi öldürmeyin. Allah size pek merhametlidir.” (Nisa Sûresi, 4/29.)
- Başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي الأَرْضِ حَلاَلاً طَيِّباً وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ “Ey insanlar! Yeryüzünde olan bütün nimetlerimden helâl hoş olmak şartı ile yiyiniz; Fakat şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o sizin besbelli düşmanınızdır.” (Bakara Sûresi, 2/168).
Allah Resûlü de (sallallâhu aleyhi ve sellem), مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, imân 164) buyurarak alışverişte aldatmayı yasaklamış, karşılıklı muamelelere yalan, yemin ve hile karıştırmayı açıkça menetmiştir (Buhârî, büyû’ 26; Ebû Dâvud, büyû’ 50.). Alışverişte ve ticarette bu tür gayrimeşru yollara başvurmak, ağır bir uhrevî sorumluluğa ve telâfi edilmesi güç bir kul hakkı ihlâline sebep olur. Ayrıca gayrimeşru kazancın kişinin kendisine ve yaşadığı topluma ciddi zararları söz konusudur.
Gayrimeşru Kazancın Zararları
Gayrimeşru kazanç, bir mü’minin maneviyatına zarar verdiği gibi onun nesline de zarar verecek bir potansiyel taşır. Nitekim haramla beslenen bir toplumdan, haramları irtikâp eden haramzâde bir nesil geleceği ifade edilmiştir. Hatta böyle bir neslin geleceğini Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu beyanıyla net bir şekilde ortaya koymuştur: يَأتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَا يُبَالِي الْمَرْءُ مَا أخَذَ مِنْهُ أمِنَ الْحَلَالِ أمْ مِنَ الْحَرَامِ “İnsanlara bir zaman gelecek ki kişi kazandığının helâlden mi yoksa haramdan mı olduğuna aldırmayacak.” (Buhârî, büyû’ 7.)
Abdulkadir Geylanî, Hasan Şazelî, Şah-ı Nakşibend ve İmam Gazâlî (kuddise sirruhum) gibi mana âleminin hekimleri, tasavvufi tecrübeleriyle haram lokmanın insanlar üzerinde menfi tesir icra ettiğini ve haramla beslenen anne-babadan dünyaya gelecek çocuğun da -istisnalar hariç- manevî yapısının bozuk olacağını belirtmişlerdir.[2]Gülen, Ölümsüzlük İksiri.
Haram, insanın neslini bozduğu gibi onun maneviyatına da büyük zarar verir. Öncelikle haram, kişinin kalbinin kasvet bağlamasına, dualarının reddedilmesine sebep olur. Böyle bir mü’min, ibadetlerinden de lezzet alamaz. Bir Allah dostu bu konudaki müşahedelerini şöyle açıklar: “Bazen haram bir lokma ile kalb öyle bir değişir ve başkalaşır ki, bir daha da eski halini alamaz. Bütün günahlar kalbi katılaştırır ve özellikle gece kıyamına mani olur. Teheccüd namazı ve gece ibadetiyle karanlıkları aydınlatmanın önündeki en büyük engel haram lokmadır.”
Haram kazancın uhrevî neticelerine gelince; gayrimeşru yollarla elde edilen kazanç, bir cehennem zakkumu mesabesindedir. Dahası, Rehber-i Ekmel Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), haram lokmayla beslenen bir insanın vücudundaki haramın ancak Cehennem’le temizleneceğini belirterek ümmetini uyarmıştır. Başka bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), haksız yere -misvak ağacından bir çubuk bile olsa- kazanç sağlayanların cehenneme gireceğini haber vermiştir (Müslim, iman, 218.).
Gayrimeşru kazancın zararlarından birisi de toplumadır. Bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Ey muhacir topluluğu! Beş şeyle imtihan olursanız beş musibet gelir ki onların size ulaşmasından Allah’a sığınırım. Bir toplumda fuhuş alenen işlenirse, önceden olmayan taun vb. hastalıklar gelir. Ölçü ve tartıdaki adalet giderse kıtlık ve yönetici zulmü gelir. Zekâtı vermezlerse yağmur kesilir. Hatta hayvanlar olmasa hiç yağmur yağmaz. Allah ve Resûlüne verdikleri sözü tutmazlarsa dış düşman gelir ve ellerindekini alır. Yöneticiler Allah’ın kitabıyla hükmetmez ve başka şeyleri seçerlerse kendi toplumları içinde kargaşa başlar.” (İbn Mâce, Fiten 22).
Allah’ın emrettiği doğru yola uymayan ve gayrimeşru kazanca tevessül eden milletler, kısa vadede kazanmış gözükseler de nihayetinde Allah’ın gazabına maruz kalır ve içlerinde iyiler olsa bile bütün bir toplum olarak yaptıklarının cezasını çekerler.
Gayrimeşru kazancın insanın kendisine, maneviyatına ve yaşadığı topluma vermiş olduğu bu kadar zarar karşısında herkes, kendi malının helâl olup olmadığını değişik açılardan gözden geçirmeli ve huzûr-i ilâhi’de hesaba çekilmeden önce kendini muhasebeye tabi tutmalıdır.[3]İsmail Köksal, “Helâl Kazanç Nedir?”, Yeni Ümit, S. 104.
Linkten ikinci yazımıza ulaşabilirsiniz:
Gayr-ı Meşru/Haram Kazanç Yolları-2
Dipnotlar