İslamî âdâbtan biri de teşmittir. Teşmit lügat olarak tebrik ma’nâsına gelir. Bereketle dua edilince, Araplar “ona teşmitte bulundu” derler. Dinî bir tabir olarak, teşmît, hapşıran kimse elhamdülillah dediği takdirde ona “yerhamukallah (Allah sana rahmet kılsın)!” diyerek dua etmektir.
Aslında hapşırana dua etmek İslam’a has bir âdet değildir. Diğer milletlerde de birtakım güzel temennîlerde bulunulduğu görülür. Ancak İslâm dini bunda ısrar etmiş ve bütün ümmete şâmil bir formüle bağlamıştır.
Hapşırıp elhamdülillah diyene “yerhamükallah = Allah sana rahmet kılsın” demek âlimlerin ittifakıyla sünnetin müstehap kısmındandır.
Teşmît’in formülüne gelince, bunun hapşıran tarafından söylenecek olan tahmid kısmında farklılıklar bulunduğu gibi, teşmît kısmında da var. Şöyle ki:
- Bazı rivayetler, hapşıranın sadece “elhamdülillah” diyeceğini ifade eder.
- Bazı rivayetler, “Elhamdülillah alâ külli hâl (her bir durum için Allah’a hamdolsun)” demek gerektiğini ifade eder.
- Bazı rivayetler ise, “Elhamdülillâhi Rabbilâlemîn“in söylenmesi gerektiğini ifâde eder.
- Bazı rivâyetlerde: “Elhamdülillâhi Rabilâlemîn alâ külli hâlin mâ kâne. (Ne olursa olsun her bir durum için âlemlerin Rabbine hamd olsun!)” denmesi gerektiği ifâde edilir.
Hz. Ali’nin el-Edebü’l-Müfred’de kaydedilen bir rivayeti şöyle: “Kim hapşırdığı zaman اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ عَلى كُلِّ حَالٍ مَا كَانَ ‘Elhamdülillâhi Rabilâlemîn alâ külli hâlin mâ kâne. (Ne olursa olsun her bir durum için âlemlerin Rabbine hamd olsun!)‘ derse ebediyyen ne kulak, ne dil (ne de karın) ağrısı çeker.” Bu söz Hz. Ali’nin gözükmekte ise de, bu çeşit sahâbe sözü hükmen merfu addedilir, zîra haber verilen husus, içtihadla söylenecek bir şey değildir, ihbâr-ı gaybî nev’indendir. Ancak vahiyle söylenebilir. Dolayısıyla Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir.
Şu rivayet hapşıranın, zikrine başka kelimeler de ilâve edebileceğini gösterdiği gibi, bunun müstehab olduğunu da ifâde eder:
“Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ‘ın yanında hapşırmıştı, elhamdülillah dedi. Aleyhissalâtu vesselâm “Yerhamukâllah!” buyurdular. Derken, bir diğer kimse de hapşırdı ve اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ حَمْداً طَيِّباً كَثِيراً مُبَارَكاً فيهِ dedi. Efendimiz: “Bu, öbürüne ondokuz derece üstünlük kazandı” buyurdular.
İbnu Ömer’den gelen bir rivayette,
“Hapşıranın hamdeleye salvele de ilâve ederek: اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ عَلى رَسُولِ اللهِ demesi daha hoştur.” Bir diğer rivayette “bu güzelse de sünnete uygun değildir” denilmektedir.
Hamdele’den sonra şehadet de getirilmesi mekruh addedilmiştir.
Taberânî demiştir ki:
“Hapşıranın, elhamdülillah demekle, buna Rabbi’l âlemîn veya alâ kulli hâl lâfızlarından birini ziyade etme hususunda mütehayyirdir. Delillerin ortaya koyduğu husus ise şudur: “Bunlardan her biri o esnada söylenmesi gereken zikri karşılar; lâkin hangi zikir daha çok senâ ifâde ediyorsa o efdaldir, yeter ki me’sur (sünnette rivayet edilmiş) olsun.”
Nevevî, el-Ezkâr’da der ki:
“Ulemâ, hapşıranın “elhamdülillah” demesinin müstehab olduğunda ittifak etmiştir. Ancak elhamdülillâhi Rabbilâlemîn derse bu daha iyidir, şayet elhamdülillah alâ kulli hâl derse bu efdaldir.“
Hapşırınca hamdetmeyene teşmitte bulunmamak gerektiği ifade edilmektedir. Ancak, hamdettiğini işitirse, teşmitte bulunmak bir vazife olmaktadır. Çeşitli hadisler bunu takrir etmiştir.
Bir rivayette: “Müslümanın müslüman üzerindeki hakları altıdır” dendikten sonra bunlar arasında teşmit de zikredilir. Zâhirîlerin cumhuru ile Mâlikîlerden bazıları hadisin zâhirini esas alarak teşmit’in vâcib olduğuna hükmetmiştir. Cemaat halinde, bir kişinin söylemesiyle diğerlerinden düşen bir farz-ı kifaye olduğunu söyleyenler de olmuştur. Hanefîler ve Hanbelîlerin cumhuru bu görüştedir. Şâfiîlerle Mâlikîlerden bir grup müstehab olduğuna, bir kişi söyleyince cemaatten sâkıt olacağına hükmetmiştir.
Kaynak: İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, 10/193-195