Son zamanlarda tartışılan bir mevzu olarak Hazreti İsa’nın gelişini kısaca beyan etmek istiyoruz. Hazreti İsa, (Hazreti İsa’nın bir diğer adı da Mesih’tir) öldürülmemiş ve göğe, Allah’ın katına yükseltilmiştir. Bunu ifade eden iki ayet vardır:
“O’nu (Hazreti İsa’yı) kesinlikle öldüremediler. Doğrusu Allah onu kendi katına yükseltti.” (Nisâ, 4/157-158),
“O zaman Allah şöyle buyurmuştu: “Îsâ! seni öldürecek olan, onlar değil Ben’im. Seni Kendi katıma yükseltecek, seni inkârcıların içinden kurtarıp temize çıkaracak ve sana tâbi olanları ta kıyamete kadar kâfirlere üstün kılacak olan da Ben’im.” (Âl-i İmran, 3/55)
Hazreti İsa’nın geleceğine dair ayetlerde açık bir beyan olmamakla beraber bazı büyük alimlerimiz, dört ayetin bu hadiseye işaret ettiğini söylemişlerdir. Bu ayetler şunlardır:
“Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran, 3/46);
“Kitap ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.” (Nisâ, 4/159);
“Doğduğum gün, öleceğim ve diri olarak gönderileceğim gün bana selâm olsun.” (Meryem, 19/33) ve
“O, kıyamete bir alâmettir.” (Zuhruf, 43/61).
Hazreti İsa’nın geleceğini ifade eden hadislerin sayısı 100 kadardır. Bunlardan 40’ı sahih sayılmış, yani güvenilir kabul edilmiştir. 20 kadarı, hasen görülmüş, yani sıhhatli sayılmıştır. Meselâ, Buhârî, Tirmizî ve Müsned’de rivayet edilen bir hadiste Allah Rasûlü (sav):
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, adaletli bir hükümdar olarak Meryem oğlu İsa’nın aranıza inmesi yakındır. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak ve bolca mal dağıtacak. Mal o kadar çoğalacak ki, artık kimse onu sadaka olarak kabul etmeyecek.” buyurmuştur. (Buhari, Büyu, 102; Müslim, İman, 242)
Yine Müslim, Ebû Davud ve Müsned’de rivayet edilen bir başka hadiste de:
“İsa b. Meryem nâzil olunca Müslümanların emiri: “Buyurun bize namaz kıldırın.”diyecek, Hz. İsa da: “Hayır, siz birbirinizin emirisiniz. Bu Allah’ın İslâm ümmetine bir ikramıdır.”diyecektir.” buyrulmuştur. (Müslim, İman, 247)
Hazreti İsa’nın yeryüzüne ineceği, yukarıda geçen ayet ve hadislerin beyan ve işaretlerinden anlaşıldığı gibi kesindir. Evet, dünyadan çıkışı da dünyaya girişi gibi mucize olan Hazreti İsa, kendilerini öldürmeye çalışanların kirli ellerine bırakılmamış ve Allah tarafından nezih ruhların yurdu olan gökler ötesi alemlere yükseltilmiştir.
Bu konuda tartışılan mesele, Hazreti İsa’nın iniş şeklidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Kıyamet alametlerini ve Ahir zaman hadiselerini anlatırken açık ifadelerden daha ziyade temsilî ifadeler ve benzetmeler kullanmıştır. Kıyamete kadar her asır insanı bu ifadeleri yorumlasın, insanlar kıyamet düşüncesinden kopmasın, dünyayı ebedi zannetmesinler diye bu şekilde bir üslup kullanılmış olabilir. Konuyla ilgili Hadislerde üslup kapalı olunca, o hadisleri nakleden Sahabe, hadisi anlama gayretiyle, kendi anladıklarını kasıtsız olarak, hadisin bir kenarına yazıvermiş ve o şekilde aktarmış, neticede bazen sahabe sözleri de hadis gibi kayda geçmiştir. Dolayısıyla, bugün ahir zamana ve kıyamete ait hadislerdeki bazı açık ifadeler Peygamberimizin sözü değil, sahabenin sözüdür.
Başta şunu vurgulamak gerekir: Hazreti İsa’nın inişini ve gelişini beklemek bizim vazifelerimizden değildir. Bizim vazifelerimiz bellidir ve hedefimiz imanla, Allah marifetiyle kabre girmektir. Ne enteresandır ki, insanoğlu Hazreti İsa’nın gelişini merak edip tartıştığı kadar kendi sonunun ne olacağını merak etmemektedir! Bu da işin acı bir tarafı!
Hazreti İsa’nın bir şahıs olarak ineceğini kabul eden alimlerimiz olduğu gibi, O’nun bir şahs-ı manevi olarak geleceğine kail olanlar da vardır. Bediüzzaman Hazretleri gibi bazı alimlerimiz ise, Hazreti İsa’nın bir şahıs olarak inmesini kabul etmekle beraber, onu daha çok şahs-ı manevi olarak beklemenin isabetli olacağını beyan etmektedirler. Zira şahıs olarak beklemek çeşitli süistimallere yol açar. Böyle suistimale açık bir meselede, şahıstan ziyade şahs-ı maneviye itibar etmek, yani Mehdi ve Mesih gibi Zatların bayraktarlığını yapacakları fikirlerin katiyen yaşanacağına, onların getireceği manevi atmosferin mutlaka oluşacağına inanmak isabetli bir yaklaşım olur. Bundan daha isabetli bir duruş da, onların geleceği zemin ve ortamın oluşmasına yardımcı olmak, o istikamette çalışmaktır.
Tarihte Mesihlik iddiasında bulunan pek çok şahıs çıkmış ve etraflarında yığınla insan toplamışlardır. Hatta bugün bile böyle insanlar vardır. Ne gariptir ki, bu türlü iddiada bulunanlara tabi olan insanlar da çıkmaktadır. Mesihlik ve mehdilik gibi iddialarda bulunmak, başta bir müslümanın tevazu anlayışına sığmaz. Zira müslümana yakışan, kendini insanlardan bir insan bilmek, herhangi bir iddiada bulunmamak, farklılık düşüncelerine kapılmamaktır. Nerede bu yüksek ahlak, nerede büyük büyük iddialarda bulunmak. Birinci hususla alakalı olarak, ikinci bir husus da, Hazreti İsa geldiğinde, tevazuundan kendini bildirmeyecek, ben İsa’yım demeyecektir. O’nu ancak, etrafındaki yakın insanlar tanıyacaktır.