İhlâs; doğru, samimî, katışıksız, dupduru; riyâdan uzak olma ve kalbi bulandıracak şeylere karşı kapalı kalma, kapalı yaşama veya gönül safveti, fikir istikameti, Allah’la münasebetlerinde dünyevî garazlardan uzak kalma ve tam bir sadakatle kullukta bulunma şeklinde yorumlanmıştır ki, daha sonra, meşâyih-i kiramın, onun tarifi ile alâkalı söyledikleri sözlerin hemen büyük bir bölümü de yukarıda sunulan tarif etrafında cereyan etmiştir.
İhlâs; ferdin, ibadet ü taatinde, Cenab-ı Hakk’ın emir, istek ve ihsanlarının dışında her şeye karşı kapanması, abd ve Ma’bud münasebetlerinde sır tutucu olması, yaptığı şeyleri Hakk’ın teftişine arz mülâhazasıyla yapması, tabir-i diğerle; vazife ve sorumluluklarını O emrettiği için yerine getirmesi, yerine getirirken de O’nun hoşnutluğunu hedeflemesi ve O’nun uhrevî teveccühlerine yönelmesinden ibarettir ki, saflardan saf sâdıkların en önemli vasıflarından biri sayılır.
Sadakat, peygamberlik âleminin en birinci vasfı, ihlâs ise en nûrânî buududur. Başkalarının hayat boyu elde etmek için uğraşıp durdukları ihlâsa onlar doğuştan mazhardırlar. Kur’ân-ı Kerim nebî ihlâsını anlatma sadedinde: “Şüphesiz o ihlâsa erdirilmişti.” (Meryem, 19/51) ferman-ı sübhânîsiyle bu önemli mazhariyeti ihtar eder.
İhlâs, bir kalb amelidir ve Allah da, kalbî temayüllerine göre insana değer verir.
“O, sizin sûret, şekil ve dış görünüşlerinize değil; kalblerinize ve kalbî temayüllerinize bakar.” (Müslim, birr, 33; İbn Mâce, zühd, 9; Müsned, 2/285,539)
İhlâs, Allah tarafından temiz kalplere bahşedilmiş, azları çok eden, sığ şeyleri derinleştiren ve sınırlı ibadet ü taati sınırsızlaştıran öyle sihirli bir kredidir ki, insan onunla dünya ve ukbâ pazarlarında en pahalı nesnelere talip olabilir ve onun sayesinde âlemin sürüm sürüm olduğu yerlerde, hep elden ele dolaşır.
İhlâsın bu sırlı gücünden dolayıdır ki, Allah Resûlü: “Dinî hayatında ihlâslı ol, az amel yeter.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 1/216.) ve “Her zaman amellerinizde ihlâsı gözetin; zira Allah, sadece amelin halis olanını kabul eder.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 1/217.) diyerek amellerin ihlâs yörüngeli olmasına tembihte bulunur.
Amel bir cesetse, ihlâs onda can; amel bir kanatsa, ihlâs da diğer kanattır. Ne ceset cansız olabilir, ne de tek kanatla bir yere varılabilir.
Bazılarına göre, ibadet ü taatte, halkın görüp hissetmesinden kaçınmak ihlâs.. bazıarına göre ise, halk mülâhazasını bütün bütün unutmak.. bazılarına göre de, ihlâsı dahi hatırlamamak.. evet bunlara göre ihlâs; ameli her türlü mülâhazadan uzak bulundurmak ve sürekli murâkabe ile maddî-mânevî bütün hazları unutmaktır.
Daha doğrusu ihlâs, kul ile Ma’bud arasında bir sırdır ve bu sırrı Allah sevdiklerinin kalbine koymuştur. Kalbi ihlâsa uyanmış bir insanın nazarında, medh u zem, tâzim ü tahkir ve yaptığı işlerle bilinip bilinmemesi, hattâ sevap ve mükâfat mülâhazası kat’iyen söz konusu değildir. Böylelerinin gizli-açık her halleri aynı çizgidedir.
Öyle ise,
“Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir duayı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en safi bir ubudiyet, ihlâstır.” (Bediüzzaman, İhlas Risalesi)
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası