İçindekiler
KUR’AN’IN DİRİLİŞİN İMKÂNINI İSPAT METOTLARI
Ahiret hayatının gerçekleşmesinin en büyük delil ve teminatı, Cenab-ı Hakk’ın kullarına olan va’didir. Kur’an, her nefsin öleceğinin[1]Bkz. Al-i İmran suresi, 3/185; İsra suresi, 17/99; Enbiya suresi, 21/34; Mu’minûn suresi, 23/15; Ankebût suresi, 29/57; Rahman suresi, 55/26, ölümden kaçılamayacağını[2]Bkz. Bakara suresi, 2/243; Al-i İmran suresi, 3/145, 154; Nisa suresi, 4/78; Kehf suresi, 50/19., öldürenin Allah olduğunu[3]Bkz. Bakara suresi, 2/28; Al-i İmran suresi, 3/27,156; En’ am suresi, 6/2; A’raf suresi, 7/158; Tevbe suresi, 9/116; Yunus suresi, 10/31,56; Hıcr suresi, 15/23; Nahl suresi, 16/70; Hace … Okumaya devam et ve sonunda dönüşün yine O’na olacağını[4]Maide suresi, 57/18,105; En’am suresi, 6/61,62; A’raf suresi, 7/29; Yunus suresi, 10/4; Hud suresi, 11/4; Meryem suresi, 19/40; Nur suresi, 24/42; Kasas suresi, 28/70,88; Ankebut suresi, … Okumaya devam et pek çok yerde vurgulayarak, öldükten sonra dirilişin, Allah’ın va’dinin bir gereği olduğunu bildirir:
“Size va’dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur. Hiç şüphe yok, ceza ve hesap da mutlaka gerçekleşecektir.”(Zariyat suresi, 51/5-6. Keza bkz. Nahl suresi, 16/38; Yunus suresi, 10/4.)
Bilindiği gibi, bir haberin doğruluğu onu bildirenin doğruluğuna bağlıdır. Şu halde, va’dine muhalefet etmesi asla söz konusu olmayan Yüce Yaratıcı, bütün semavi kitaplarda ve de Kur’an-ı Hakim’de bir kitap gibi yarattığı şu kainatı kapatıp, başka bir gün yeniden açacağını söylüyor.
Madem ki, söyleyen O’dur; ve bu mevzunun söz sahibi peygamberler de buna şehadet ediyorlar; o halde ahiret hayatının vukuuna olmuş nazarıyla bakılmalıdır. Kur’an, sadece öldükten sonra dirilmenin mutlaka meydana geleceğini haber vermekle yetinmemiştir. İnsan aklını meşgul eden önemli meselelerden biri olan ba’s ve haşri ispatlayan kesin deliller getirmiştir. Delillerini ortaya koyarken de, inkarcıların itirazlarını içine alan canlı örnekler vermiştir.
Ba’s (öldükten sonra dirilme) ve haşr meselesini hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak şekilde kendine has akli ve mantiki metotlarla ispat eden Kur’an, dirilişin imkanını, şu üç yolla ele almıştır:
TEMSİLİ KIYAS USÛLÜYLE İSPAT
Kur’an’da, ahiret aleminin imkanını izah ve ispat konusunda, muhatapların gerçeği bulmaları için kullanılan metodlardan birisi olarak, kıyas/mukayese usulünü görmekteyiz. Bu usul, Kur’an’da inkarcıların iddialarının batıl olduğunun gösterilmesi bakımından kendisine has bir istidlal metodu olmuştur.
Bir şeyi yoktan var edebilenin onu ikinci defa var etmesinin daha kolay olması
İnsan, bazen kendi kudret ve düşüncesini aşan bir şeyle karşılaştığı zaman o şeyin gerçekleşmesinin imkansız olduğu zannına kapılır. Bu itibarladır ki, Kur’an, Yüce Yaratıcının kudreti merkez alındığında, cesetlerin diriltilmesinin ve haşrin herhangi bir imkansızlığının söz konusu olmayacağını sürekli bir biçimde vurgular.
Bir sayfada milyonlarca kitabı birbirine karıştırmadan yazıp nazarımıza arz eden zat, formalarını söküp dağıttığı bir kitabı ikinci defa aynı şekilde bir araya getireceğini va’detse ‘Bu, onun kudretinden uzaktır.’ denilebilir mi?
Bu açıdan Kur’an’ın şu ayetini yeniden düşünelim:
“O gün göğü, kitapları dürer gibi (toplarız). İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine öyle iade ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız.” (Enbiya suresi, 21/104.)
Yine aynı paralelde başka bir misalle meseleyi ele alalım; yoktan bir makineyi icad eden sanatkar, daha sonra bu makineyi söküp dağıtsa ve ikinci defa bu makineyi monte edeceğini söylese, ona karşı ‘Hayır başaramazsın, yapamazsın!’ denilebilir mi?
Sınırlı beşer kudreti açısından bu durum mümkün olduğuna göre; bir sınır ve kayıt tanımayan ilahi kudret açısından hangi engel söz konusu olabilir? Eşyayı yokluktan varlık alemine çıkaran Yüce Kudretin, nasıl olur da, dağılan parçalanan varlıkları tekrar birleştirmeye gücü yetmez? Yok iken var olan insanın, yok olduktan sonra tekrar var olması niçin mümkün olmasın? Kur’an inkarcı kafanın “Ben öldüğümde mi, diriltileceğim.” itirazına şu veciz ifade ile cevap verir:
“O, kendisi önceden hiçbir şey değil iken, onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mı?” (Meryem suresi, 19/66-67)
İnsanın yaratılışı, dünyaya gelişi ve bu gelişme safhaları kendisinin hiç bir müdahale ve ilavesi olmadan hep dışardan olmaktadır. Bu itibarla insanın geçirmiş olduğu yaratılış seyri, onun Allah’ı ve ahireti tasdik etmesi hususunda kendine en yakın ve en müessir bir delildir.
Kur’an, dirilişi, enfüsi delillerle ispat ederken dikkatlerimizi, yaşadığımız norma aleme çevirir. Yeniden dirilişin imkan dairesinde cereyan eden bir vakıa olduğunun delili olarak, insanın kendi hayat safhalarını gözler önüne serer:
“Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, (bilin ki): Biz sizi (ilkin) topraktan, sonra bir nutfeden (spermden), sonra alaka ( embriyo)’dan, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, (kudretimiz)i size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak (dünyaya) çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülür, kimi de hayatın en düşkün biçimine götürülür, öyle ki, daha önce bildiği şeyleri bilmez hale gelir.”(Hacc suresi, 22/5)
Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah’ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba’s ve haşre de kat’i bir delildir. Nitekim ayet-i kerimenin son kısmında
” … Bu böyledir, çünkü Allah tek gerçektir. Ölüleri O diriltir ve O, her şeye kadirdir.” (Hacc suresi, 22/6)
buyrularak bu hususa dikkat çekilir. Kur’ an, ahireti inkar eden insanın bu konudaki düşmanca tavır ve itirazlannı onun kendi yaratılış seyrinden habersiz oluşuna bağlar:
“İnsan, bizim kendisini bir nutfeden (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?” (Yasin suresi, 36/77)
İnsanın kendisini unutması, daha açık bir ifadeyle yaratılışındaki o harikalık ve mükemmelliği unutması, inkar kapısını aralamaya sebep olmaktadır. Kur’an’ın bu hususla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz ayetin devamındaki şu ifadesi, bu hususu vurgulamaktadır:
“Ve o yaratılışını (nasıl meydana geldiğini) unuttu.” (Yasin suresi, 36/78)
Kendi yaratılış seyrinin farkında olan bir insanın, ikinci dirilişinden şüphe etmesi düşünülemez. Topraktan, canlı, düşünen, konuşan, duyan, anlayan şuur ve idrak sahibi insanı yaratan Allah, elbette toprak olmuş insanı yine ondan diriltebilir.
Diriltmek daha kolay
Kur’an-ı Kerim, yine bu mukayese usfilü içinde insanların zihinlerini farklı bir zaviyeden uyandırmaya çalışır. Ahireti inkar edenlerin, sık sık, ‘Biz, içinde hayat namına bir şey kalmamış kemik yığınlarına döndükten sonra mı, yeniden diriltilip hayata döndürüleceğiz?’ şeklinde dışarı vurdukları şüphe ve itirazlarına karşı Kur’an, Yüce Allah’ın kainatta insandan daha büyük ve daha zor olan şeyleri yaratmış olduğunu hatırlatarak, bunun yanında insanların yeniden hayata döndürülmelerinin pek zor bir iş olmadığını bildirir.
Bu noktada Kur’an, inkarcıların daha ciddi düşünmelerini temin maksadıyla ilk olarak şu soruyu yöneltir:
“(Sizce, öldükten sonra O’nun) sizi tekrar yaratması mı zor, yoksa semayı yaratmak mı? (O sema ki,) onu Allah bina etmiştir.” (Naziat suresi, 79/27)
Bu ayetle insanlara adeta “Sizler tekrar tekrar, ‘Bu çürümüş kemikler nasıl canlandırılacak?’ diye sorup duruyorsunuz; şu muazzam semayı yaratan Allah için hiçbir şeyin güç olamayacağını düşünmüyor musunuz?” denilmektedir.
Kur’an-ı Kerim, ilk adım olarak ‘İnsanın yaratılışı mı, yoksa bütün unsurlarıyla birlikte semanın yaratılışı mı daha zor?’ şeklinde ortaya koyduğu sorularla zihinleri önemli bir noktaya teksif ettikten sonra, ikinci adım olarak da bu soruların cevabını bizzat kendisi verir:
“Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir şeydir. Lakin insanların çoğu (böyle olduğunu) bilmez.” (Mü’min suresi, 40/57)
Yüksek ve mükemmel bir köşkü inşa eden birisi için, yıkılmış basit bir kulübeyi yeniden bina etmek nasıl daha kolay ise, aynen öyle de varlık olarak arz ve semavat karşısında son derece küçük bir yer işgal eden insanın yaratılış meselesi de koca kainatın yaratılışı yanında bundan farklı bir şey değildir. Kur’ an başka bir ayetinde, o denli büyüklüğü ile arz ve semavatı muazzam bir nizam ve ahenk içinde yaratıp devam ettirmeye kadir olan Allah’ın, ölümlerinden sonra insanları tekrar yaratmasının, zorluk adına zikre değer bir husus olmadığını şöyle ifade eder:
“(Şimdi), semavat ve arzı Yaratan, onları (insanlar) gibisini yaratmağa kadir olmaz mı? Elbette kadirdir. O, çok bilen yaratıcıdır.”(Yasin suresi, 36/81)
Bir şeyi zıddına çevirebilenin benzer diğer bir şeyi de zıddına çevirebilmesi
Dirilişin imkanını ispat sadedinde Kur’an-ı Kerim’in insanlara sunduğu diğer bir mukayese şekli ise özel bir misalle ele alınmıştır:
“Size yeşil ağaçtan ateş yaratan/çıkaran O’dur. İşte siz ondan yakıp durmaktasınız.”[5]Yasin suresi, 36/80. Konuyla alakalı benzer ifadelerin yer aldığı diğer bir ayet ise, şöyledir: “Söyleyin şimdi, tutuşturmakta olduğunuz ateşin ağacını siz mi yarattınız, yoksa … Okumaya devam et
Kur’ an, burada verdiği misalle evvela o gün bu mesajların ilk muhatapları durumunda olan Araplara, kullandıkları yeşil iki ağacı[6] Araplar bu iki yeşil ağacı merh ve afûr olarak isimlendiriyorlardı. birbirine sürtmekle elde ettikleri ateşi nazara vererek, Yüce Allah’ın murat ettiği her şeyi yapmaya ve yerine getirmeye kadir olduğuna; kudretinin önünde hiçbir engelin bulunmadığına dikkat çeker.
Ayetin konuyla alakalı olarak ifade etmek istediği husus ise şudur. Su ile ateş birbirine zıt şeylerdir. Suyun bol miktarda bulunduğu yeşil ağaçtan ateşin çıkması adeta imkansız iken, Yüce Kudret ateşi yeşil ağaçtan çıkararak, bir şeyi onun zıddı olan diğer bir şeyden yarattığını göstermiştir.[7]Aslında insanoğlu bile bunun benzerini Allah’ın tevfik ve lütfuyla hayatında tatbik etmektedir. Söz gelimi, insan elektrikten istediği zaman ateş alabildiği gibi, istediği zaman da … Okumaya devam et
Ölüm ötesi hayatın imkanını istidlal sadedinde verdiği bu misalle Kur’an, bu alemde bir şeyin, onun zıddı olan diğer bir şeyden meydana gelmesinin müşahede edilen mümkün bir vakıa olduğunu hatırlatıp, zihinleri, bu açıdan dirilişin imkanını kabule hazırlamayı hedeflemiştir.
Hasılı, Kur’an, yaş bir ağaçtan zıddı olan ateşi çıkarmağa muktedir olan Yüce Yaratıcının, hayata zıt gibi görünen çürümüş kemiklerden de hayatı var etmeğe muktedir olacağını üstün bir beyanla dikkatlerimize arz eder.
KARŞILAŞTIRILABİLİR ÖRNEKLERİNİ GÖSTERMEK SURETİYLE İSPAT
Kur’an, bazen de bizlere dirilişin bizatihi karşılaştırılabilir, seyredilebilir örneklerini hatırlatır. Bu örnekler uzakta olmayıp, inanan, inanmayan her insanın yanı başında bulunan, diğer bir ifadeyle herkesin müşahede ettiği vakıalardır. Kur’an böylece tecrübe dünyasından aldığı delillere dayanarak hem diriliş olayının akli temellerini gösterir, hem de bunu inkar edenlerin hiçbir delile sahip bulunmadığını ve itirazlarının ilmi bir değer taşımadığını ortaya koyar.
Bu cümleden olarak o, dirilişi imkansız görenlere karşı kupkuru ölü arzın yağmur suyuyla canlanışını ve muhtelif bitkilerle bezenişini ve insanın bizatihi tecrübe ettiği uyku örneğini, yeniden dirilmenin mümkün olduğunu ispatlayan deliller olarak arz eder.
Burada aklın, düşünce ve tefekkür yoluyla varabileceği hükümler, öğretici bir üslup içinde verilir. Öyle ki, onun bu konudaki ispat ve ikna üslubunu, bir meselenin ulûhiyet makamından kullara haber verilmesi halinden ziyade; bir hocanın talebesine ders vermesi gibi mütalaa etmek mümkündür.
Sunduğu bu deliller itibarıyla mesele ister bir filozof isterse bir çoban zaviyesinden ele alınsın, Kur’an’ın takip ettiği bu ispat ve ikna metodundan daha üstünü gösterilemez. Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mevzu ile alakalı hadisleri de Kur’an-ı Kerim’in anlattıklarının tafsil ve tefsirinden ibarettir. Şimdi Kur’an’ın bu maksatla insanların dikkat nazarlarına sunduğu bu örnekleri kısaca ele alalım.
Ölümünden Sonra Arzın Canlandırılması
Kışta ölü gibi olan yeryüzünün ilkbaharda tekrar diriltilmesi, Kur’an’da öldükten sonra dirilişin imkan dahilinde ve seyredilebilen bir vakıa olduğunu göstermek maksadıyla verilen en çarpıcı misaldir. Allah’ın yeryüzünde hakim kıldığı bir kanunla her şey tekrar tekrar yenilenmektedir.
Özellikle Kur’an, bizlere bu noktada su ve onunla boy atıp gelişen nebatatı misal vererek, bununla dikkatleri şu noktaya çeker:
‘Her şey yok edilip tekrar geri döndürülüyorsa, insanın da öldükten sonra eski haline döndürülmesi niçin mümkün olmasın?’ İçinde bulunduğumuz hayatın işleyişi, ölüm sonrası bir hayatın imkanına başlı başına bir delildir. Şöyle ki, kış ve bahar mevsimlerinin birbiri ardınca gelip geçmesi, ölüm ve diriliş hadiselerini aylarca bize seyrettirmektedir. Benzerlerini daimi bir surette görüp seyrettiğimiz bir alemde dirilişin vukuunu çok görmemizin bir anlamı olabilir mi?
Öldükten sonra dirilme ve haşr bundan öte bir şey midir? Yoksa insan kendi haşrini O’nun kudretinden uzak bir şey mi zanneder? Böyle her baharda sayısız ‘ba’sü ba’de’l-mevt’ olayına sahne olan yeryüzüne bir kez ibret gözüyle bakabilen, kendisinin de öldükten sonra aynen bunlar gibi yeni ikinci bir alemin baharında haşrolunacağını anlamada güçlük çekmeyecektir.
Bu hususa işaret eden Kur’an’da pek çok ayet vardır. Birkaçını zikredelim:
- “Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl da diriltiyor. Bunları yapan (O Allah), şüphesiz ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.”(Rum suresi, 30/50.)
- “O’nun ayetlerinden biri de şudur: Sen, toprağı boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine bir su indirdiğimiz zaman, titreşir ve kabarır. Onu dirilten Allah, ölüleri de diriltir. O, her şeye gücü yetendir.”(Fussilet suresi, 41/39.)
Yaratılışın birliğini göstermesi açısından Kur’an’ın ölü arzı insanın dirilişine delil olarak getirmesi, önemli bir husustur. Zira o Mutlak Kudret, her zaman diliminde dünyanın şeklini hangi kanunla değiştiriyorsa, Kıyamet gününde kainatın şeklini de aynı kanunla değiştirir. Baharda ölmüş bütün ağaç ve bitkileriyle arzı, hangi kanunla diriltiyorsa, öldükten sonra da insanları aynı kanunla diriltir.
Konuyla alakalı ayetlerin sonunda, “İşte böyle çıkartılacaksınız.”(A’raf suresi, 7/25; Rum suresi, 30/19; Casiye suresi, 45/35.) veya “İşte çıkış da böyledir.”(Kaf suresi, 50/11.) denilerek, biz insanlara ‘Nasıl ölü toprak canlanıyor, ağaçlara taze bir hayat geliyor ve bitkiler yerden çıkıyorsa, siz de kabirlerinizden öyle yeni bir can bulup çıkacaksınız.’ mesajı verilir.
İnsanın her sabah ölümden diriltilircesine uyandırılması
Kur’an-ı Kerim, tecrübe dünyasından ele aldığı deliller arasında şunu da hatırlatır; eğer insan bir çeşit ölüm sayılabilecek olan uykuya dalışından sonra tekrar hayata dönüşü üzerinde fikir yürütür ve bu ahenk ve işleyişi araştırırsa, ba’s ve haşri anlamada güçlük çekmeyecektir.
Yeniden dirilmenin imkanı konusunda inkarcılar, “Öldükten sonra yeni bir bitkisel hayatın mümkün olabileceğini kabul edelim; ama hislerin ve şuurun vücudumuzla alakası kesildikten sonra, insani hayatımız yeniden tekrar nasıl başlayabilecektir?” diyerek bunun imkansız olduğunu belirtirler. Onların bu itirazına karşı, Kur’an günlük bir tecrübe olan uykuyu hatırlatmıştır.
Zira ard arda gelen uyku ve uyanıklık halleri, ölümden sonra da hayatın olacağı hususunda bizlere güzel bir örnek teşkil eder. Yeniden dirilişin ispatı için bundan daha fazla bir ikna gücü istenemez. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“O’ dur ki, geceleyin sizi öldürür gibi uyutur, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra da belirlenmiş bir süre geçip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Yine dönüşünüz O’nadır; (ve yine) O, dünyada yaptıklarınızı size haber verecektir.”(En’am suresi, 6/60.)
Allame Elmalılı Hamdi Yazır’ın da söz konusu ayetteki “Sonra (gündüzün yine) sizi diriltir.” kısmıyla alakalı oldukça önemli bir değerlendirmesi vardır. O, -kısmen sadeleştirerek ve özetleyerek iktibas ettiğimiz yorumunda- şöyle der:
Allah (c.c.), bedeninizde zedelenen, uzuvlarınızdan ölen kısımları uykuda haberiniz olmadan telafi ederek yeniler ve sizden aldığı şuur ve idraklerinizi yine sabahleyin size geri verip önceki gibi maddi ve manevi hayatınızla sizi tekrar diriltir, uyandırır; siz ancak o zaman geceyi gündüzü fark eder; kendinizi ve geçmiş kazançlarınızı hiç kaybetmemiş, arada hiçbir kesinti fasılası geçmemiş gibi bilir tanırsınız.
İnsanın sahip olduğu maddi-manevi her iki hayat, her gün her gece ve hatta her an böyle ruhani ve cismani bir ‘diriliş’ içindedir. Bunu birçokları mecazi bir mana ile dirilme kabul ederlerse de, ciddi bir şekilde ilmi bir gözle bakıldığı zaman, bunun tam manasıyla bir ‘ba’s/diriliş’ olduğu ortaya çıkar.”[8] Yazır, Hak Dini Kur’ iin Dili, 3/1949-1950.
İnsanların -uykudan sonra uyandıkları gibi- öldükten sonra dirileceklerini ifade eden bir başka ayet ise, Zümer suresinde yer almaktadır:
“Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise kararlaştırılan vakte kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için önemli ayetler vardır.” (Zümer suresi, 39/42)
Bu ayetler ölüm ve uyku arasındaki benzerliği, yani uyanma ve ölümden sonraki diriliş arasında bulunan benzerliği açıklamaktadır. Uyku, zayıf ve küçük bir ölüm; ölüm ise, büyük ve şiddetli bir uyku. Her iki durumda da insan ruhu için bir hayattan başka bir hayata geçiş söz konusudur. Uyuyup uyanma ile ölüm ve dirilişin benzerliğine hadis-i şeriflerde de vurgu yapılmıştır.
Mesela, bir Nebevi beyanda uykuya yatarken “Allah’ım, Senin isminle ölüyor ve diriliyorum!” kalkarken “Bizi ölümümüzden sonra dirilten Allah’a hamd olsun!” (Buhari, Tevhid 13) şeklinde tavsiyede bulunulmuştur.
Uyuma ve uyanma olayının yaratıcısı olan Yüce Allah, bu ikisi arasında vuku bulan ‘rüya’ gerçeğiyle de bu husustaki şüpheleri izale sadedinde düşüncelerimize ayrı bir ufuk açmaktadır. Şöyle ki O, hislerimizi bu alemden çekip bizi başka bir alemin seslerine ve renklerine bağlayıp gezdirmekle, bu üç boyutlu maddi çeperlerin kuşattığı alemden başka farklı alemlerin de var olduğunu insana bizzat yaşatarak göstermektedir.
Her gece ölümün bir nevi küçük kardeşi olan uykuya dalan ve her sabah yeniden dirilircesine dünyaya gözünü açan insan, Kıyametin ve haşrin alametlerini her gün seyrediyor demektir. Görüldüğü gibi insan, öldükten sonra dirilişin bir benzerini, uyuma ve uyanması ile fiilen yaşamaktadır. Kur’an, ölümle uyku, dirilişle uyanma arasındaki bu benzerliği gündeme getirmek suretiyle şu mesajı verir:
Allah insanı nasıl uyutuyorsa, öyle öldürür; nasıl da uyandırıyorsa öyle diriltir.
Geçmişte Yaşanmış Diriliş Örneklerini Nazara Vererek İspat
Kur’an-ı Kerim’in dirilişin imkanını ispat yollarından birisi de geçmişte vuku bulmuş mucizevi diriliş hadiselerini gündeme getirmesidir. Kıssalar içerisinde anlatılan bu tür olaylarda şahıslarla ilgili unsurlar genelde gizli tutularak, verilmek istenen bu ibret ağırlıklı mana, yaşanmış bir örnekle açıklanmıştır.
Diğer bir ifadeyle, öldükten sonra dirilme gerçeği, tarihen vuku bulmuş bir olayla muhataba anlatılıp, Allah’ın ölülere tekrar hayat vermeğe gücünün yettiği gösterilmiştir. Dirilişin imkan ve vukuunun fiili birer delili olarak, Kur’an tarafından tescil edilmiş bu vak’alar için ‘Bunları zamanında yaşayanlar görmüşlerdir, sonradan gelenler bunları göremeyecektir ki, onlara örnek olsun?’ diyenlere şu noktayı hatırlatmak kafidir:
“Bu hadiseleri haber veren kaynağın hakkaniyeti ispatlandıktan sonra, bunların her gün gözler önünde cereyan etmekte olan vakıalardan farkı kalmaz. Kur’an’ın diriliş gerçeğini akıllara yaklaştırmak ve onu ispatlamak için hatırlattığı bu vakıalar, cereyan ettikleri çağdakilere ışık tuttuğu gibi her zaman ve mekandaki insanlara da mesaj mahiyetindedir.”
Diriliş hakkındaki şüphe ve tereddütlerin giderilmesi sadedinde serdedilen bu örnekler, bir yandan dirilişin imkan dairesinde bir hadise olduğunu bildirirken aynı zamanda dirilişin mutlaka cismani olacağını da haber vermektedir. Kur’an, ölüm sonrası dirilişi hayretle karşılayan ve bu konuda kesin bilgi sahibi olmak isteyenlere cevap teşkil etmek üzere, geçmişte yaşanmış duyular aleminden insan zihnine diriliş gerçeğini yaklaştıran örnekler sunmuştur. Bunların birkaçını şöyle sıralayabiliriz:
- Üç yüz dokuz sene mağarada uyutulduktan sonra Ashab-ı Kehf’in diriltilmesi (Bkz. Kehf suresi, 18/9-19),
- İsrailoğullarından ölmüş birisinin kendisine bir sığırın organıyla vurularak diriltilmesi (Bkz. Bakara suresi, 2/72-73.),
- Sina çölünde İsrailoğullarından bir topluluğun topluca öldürülüp diriltilmesi(Bkz. Bakara suresi, 2/55-56.),
- Hz. İsa’nın bir mucize olarak bazı insanları hayata kavuşturması ve bunun yanında Allah’ın izniyle çamurdan yaptığı kuşlara üfleyip onları diriltmesi (Bkz. Al-i İmran suresi, 3/49; Maide suresi, 5/110.)
- ve parçalanmış dört kuşun Hz. İbrahim’in talebi üzerine diriltilmesi.(Bkz. Bakara suresi, 2/260.)
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası
İlave bilgi için:
Dipnotlar
⇡1 | Bkz. Al-i İmran suresi, 3/185; İsra suresi, 17/99; Enbiya suresi, 21/34; Mu’minûn suresi, 23/15; Ankebût suresi, 29/57; Rahman suresi, 55/26 |
---|---|
⇡2 | Bkz. Bakara suresi, 2/243; Al-i İmran suresi, 3/145, 154; Nisa suresi, 4/78; Kehf suresi, 50/19. |
⇡3 | Bkz. Bakara suresi, 2/28; Al-i İmran suresi, 3/27,156; En’ am suresi, 6/2; A’raf suresi, 7/158; Tevbe suresi, 9/116; Yunus suresi, 10/31,56; Hıcr suresi, 15/23; Nahl suresi, 16/70; Hace suresi, 22/66; Rum suresi, 30/19,27,40; Mu’min suresi, 40/68; Duhan suresi, 44/8; Kiif suresi, 50/43; Necm suresi, 53/44; Vakıa suresi, 56/60; Hadid suresi, 57/2. |
⇡4 | Maide suresi, 57/18,105; En’am suresi, 6/61,62; A’raf suresi, 7/29; Yunus suresi, 10/4; Hud suresi, 11/4; Meryem suresi, 19/40; Nur suresi, 24/42; Kasas suresi, 28/70,88; Ankebut suresi, 29/17,21,57; Yasin suresi, 36/83; Necm suresi, 53/42. |
⇡5 | Yasin suresi, 36/80. Konuyla alakalı benzer ifadelerin yer aldığı diğer bir ayet ise, şöyledir: “Söyleyin şimdi, tutuşturmakta olduğunuz ateşin ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? Biz onu (kudretimizi) hatırlatıcı bir ibret ve oradan gelip geçenler için bir istifade vesilesi kıldık. Öyleyse Yüce Rabbi’nin adını tenzih et.” (Vakıa suresi, 56/71-7 4.) |
⇡6 | Araplar bu iki yeşil ağacı merh ve afûr olarak isimlendiriyorlardı. |
⇡7 | Aslında insanoğlu bile bunun benzerini Allah’ın tevfik ve lütfuyla hayatında tatbik etmektedir. Söz gelimi, insan elektrikten istediği zaman ateş alabildiği gibi, istediği zaman da buz ve soğuk elde edebiliyor. |
⇡8 | Yazır, Hak Dini Kur’ iin Dili, 3/1949-1950. |