İlerleyen tıp insan sıhhati için yeni çâreler bulmakta, yeni buluşlar ortaya atmaktadır. Bu çâre ve buluşlar, İslâm’ın emrettiği buluşlardır aslında. Zira İslâm, sıhhatin korunması, dertlere devânın bulunması hususunda emirler vermektedir. Nitekim Resûl-i Ekrem Hazretleri dertlere devâ arayan tıp otoritelerine şöyle buyurmaktadır:
Ey Allah’ın kulları, tedavi yollarını arayın. Şunu iyi bilin ki, Allah, ilâcını yaratmadığı hiçbir derdi de yaratmamıştır. Sâdece ölüm bundan müstesnadır, onun ilâcı yoktur. Demek İslâm’ı anlayan bir mü’min, dertlere devâ arama hususunda ümitli ve gayretli olur. Çünkü Rabbimiz ilâcını yaratmadığı hiçbir derdi de yaratmamıştır. Öyle ise bütün dertlerin devâsı bulunabilir. Yeter ki, Müslüman araştırsın, ilmini bulup, tecrübelerini yapmakta geri kalmasın. Bu mevzuda daha ileri safhada bilgi veren âlimlerimiz, tıbbın istikbalde çok geniş imkânlara sahip olacağına, hattâ ölmek üzere olan insana bir müddet daha hayat rengi verebileceğine bile işaret etmekteler. Nitekim İsa’nın (as) mu’cize yoluyla ölüleri diriltişini de buna misâl göstermekteler. Allah’ın izniyle ölüleri “Peygamberliğin nişânesi olsun için”diriltirken tıp otoritelerine de imâ yoluyla şöyle demiş oluyor: “Ölümü yakınlaşmış görünen hastalara bulabileceğiniz usullerle muvakkat bir yaşama imkânı sağlayabilirsiniz. İlâhî irade sizin bu buluşunuza mâni olmaz.”Demek ki, İslâm Müslümana bu mevzuda sadece araştırma ve çalışma emri vermekte, ümitsizliğe düşmeye müsaade etmemektedir. İnsanın kurtulması için böylesine geniş ümitler veren İslâm, birinin hayatına yardımcı olmak isterken bir başkasının ölümüne sebep olmayı asla müsamaha ile karşılamaz. Bu hususta çok kesin hüküm vardır. Bu itibarla doktorun zannına göre ölmek üzere olan bir hastanın göğsünü açıp çalışan kalbini alarak bir başka hastaya nakletmeye İslâm müsaade etmez, cevaz vermez. Böyle bir ameliye ile sanki bir hastanın hayatına yardım ederken bir diğerinin de ölümüne sebep olmak gibi hatalı bir tecelliye sebep olmak vardır. Birinin yaşaması için bir başkasının ölümüne sebep olmak ise başlı başına bir günah ve hattâ bir cinayettir. Böyle bir tasarrufa kalbini vermeyi isteyen kimsenin kendi dahi sahip değildir. Hiçbir kimse, kendi ölümüne sebep olacak bir bağış ve satışta bulunamaz. Buna selâhiyeti olamaz. Bu yüzden insan kalbini ne satabilir, ne de bağışlayabilir. Böyle bir bağış ve satış intihar gibi mes’ûliyeti mucip bir hareket olur. Ancak ölümüne sebep olmayacak bir uzvunu meselâ bir böbreğini (satamazsa da) bağışlayabilir. Zira bununla, kendi hayatı yok olmaz, amma sıhhati zâfiyete uğrayabilir. Bunu göze almak ise bir fedakârlıktır. Bir intihar değildir. Ölümünden sonra bir uzvunun naklini vasiyet edebilir. Para karşılığı olmayan böyle bir vasiyet câizdir. Vasiyet yoksa ceset üzerinde otopsi yapmak ancak vâsilerin izin vermesine bağlı olur. Mirasçıları söz sahibidirler.
Ahmet Şahin