Aksiyon, Fransızca’dan dilimize geçmiş bir kelime. Bunun yerine bazılarının da mülâhazalarına dayanarak hamle ve hareket tabirini de kullanabiliriz. İslâmî hizmetlerde, aksiyon veya hamle derken, mevcut olanı yeterli görmeme; himmetini âlî tutma, dünyaları cennete çevirme mevzuunda hiç durmama, yılmama, usanmama veya bu işi sonuna kadar götürme mânâlarını da mülâhaza edebiliriz. Bu işin sonu ise: -ki soruda bahsedilen sırrın cevabı budur- “Yakîn (ölüm) sana gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et” (Hicr, 15/99) âyetinin anlattığı ufuk noktayı yakalamaktır. Yani kulluğunu bütün samimiyet ve canlılığıyla yakîn gelip çatıncaya kadar götürebilmek. Evet, işte bunu o güne kadar götürme gerçek bir hamle ve aksiyondur. Gerek ferdî plânda, gerekse içtimaî plânda kul kendinden istenen vazife ve sorumlulukları can u gönülden düşünüyor ve eda etmeye de uğraşıyorsa, biraz önce ifade ettiğimiz gibi o, hamle ve aksiyonu doğru mânâda anlamış ve yaşamış demektir. Aksi halde, mes’eleyi tek buudu ile ele alıp ve yapageldikleri maddî hizmetlerle, Türkiye’yi dünyanın en mâmur ülkesi haline getirseler ve bir kısım istihraclarda beyan edildiği gibi kılıçlarını Sultan Ahmed Camii’nin minarelerine assalar bile, iş yine kayıp gerisin geriye gidecektir. Hatta, bir hamlede dünyayı kurtarsalar ve ardından da amellerine güvenmenin ağına düşseler, bunların, yaptıklarının Hakk nazarında hora geçmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Sorunun ikinci kısmında “bu mânâ ve ruhu sürekli kılabilmenin yolları?” deniyor.
Evvelâ, bu mânâ ve ruhu devam ettirebilmek için:
1. Ameliyat-ı fikriye ister. Evet herhalde bizim en büyük kusurumuz, her türlü tefekkürden, tetkikden uzak ve gafilane yaşayışımız olmalıdır. Dahası kendi içimizden murakabeden (otokontrol) mahrum gönül-kubûr hayat geçirmemizdir.
2. Rabıta-i mevt. Yani daima ölümü düşünüp, onunla senli benli olma; her gün ama her gün, Azrail ile randevuya hazırlanma mânâsında rabıta-i mevt. Bunun için hastahaneler ziyaret edilmeli.. çeşitli hastalıklardan dolayı orada bulunanlarla içli-dışlı olunmalı. Mezarlara gidilerek ve kendimizi kurumuş kemikler halinde tasavvur ederek dünyanın fena ve zevali hatırlanmalıdır. Ayrıca “insan ölür gider, geriye eseri kalır” mülâhazasıyla, arkada, bir eser bırakmak için durmadan çalışıp çabalamalı ve bu hayat, dolu dolu yaşanmalıdır. Bakın, İnsanlığın İftihar Tablosu’na; Refik-i Âlâ’ya vuslatın yaklaştığı, o hayat-ı seniyyelerinin sonunda bile, Bizans’a karşı bir ordu hazırlıyor, başına da, babası Mute’de şehit olan ve torunu gibi sevdiği Üsâme’sini (Üsâme b. Zeyd) getiriyor. Hastalığı ağırlaştığı o son anlarında, bayılıyor, ayılıyor ve her ayılışında da ordunun gidip gitmediğini soruyor. Rica ederim sekerât-ı mevtte olan, ölüm heyecan ve helecanlarını yaşayan bir insanın meşgul olacağı şey midir bu? Bir dava adamı için ondan da ileridir. O sultana bedel işte bir de çırak! Bu milletin içinden çıkmış o nadide dimağ; Murad Hüdavendigar. O da göbek bağıyla bağlandığı İnsanlığın İftihar Tablosu’nun çizgisinde hayatını noktalıyor. Daha savaş meydanında ruhunu Rabbine teslim etmeden, Gazi Mihallerin, Gazi Evranosların: “Sultanım, hünkârım bir emriniz var mıdır?” diye son isteğinin ne olduğunu öğrenmek istemelerine karşılık, Koca Hünkâr tarihe altın harflerle yazılacak şu sözleri söylüyor: “Attan inmeyesüz, kılıcınızı kınına koymayasuz”. O, “beni Bursa’ya götürüp gömün ve hıncımı, intikamımı alın..” vs. demiyor, aksine söyledikleriyle uğrunda şehit olduğu dâva adına aksiyon solukluyordu. İşte bu ufuk noktayı yakalama yollarından birisi de ölümü gülerek karşılama, düğüne, bayrama gidiyor gibi onu kabullenmedir.
3. Birlikte hizmet ettiğimiz arkadaşlardan ayrılmama.. zira onlar bir Allah ordusudur. “Allah’ın ordusu daima galebe çalacaktır.” (Maide, 5/56) Evet, bazen iç âlemimiz ve ruh dünyamız itibariyle yıkılmış olabiliriz. Bu tahribatı onların o bereketli iklimi içinde bulunmakla tamir etmeliyiz. Bazen, içinde bulunduğumuz menfî atmosferde kendi gözümüz, kendi kulağımız, kendi elimiz, kendi ayağımız bize kâfi gelmeyebilir. İşte o zaman arkadaşların eliyle tutma, gözüyle görme, kulağıyla duymayı gerçekleştirerek kendi güç ve kuvvetimizin üstünde bir forma ulaşabiliriz.
4. Bizi her zaman metafizik gerilim içinde tutacak ve canlı kılacak kitaplar okumak. Evet, ilklerin o şanlı hayat-ı seniyyelerinden tutun da, bu yolda bizlere örnek olan daha nicelerin düşünce ufuklarını ancak onların hayatlarını okuyarak, anlayarak elde edebilir ve ülfetlerin, ünsiyetlerin boğucu atmosferinden, dünyanın cazibedar güzelliklerinden kurtulabiliriz.
5. Hak ve hakikata, hizmet adına mutlaka üzerimize bir vazife alma. Evet, bu sayede insan dâva arkadaşları ile sık sık bir araya gelir; yapılan işlerin neticesi, yapılacak olanların da mütâlâa ve müzâkeresiyle meşgul olur ve bir hafta boyu onunla yatar, onunla kalkar; bir lâhza bile boş kalmadan hizmet soluklar. O böyle davranınca, Cenab-ı Hakk da onun aşkını, şevkini, diğer tabirle hamle ve aksiyonunu bereketlendirir. “Bana bir zirâ yaklaşana, bir kulaç yaklaşırım… yürüyerek gelene koşarak gelirim” hadîs-i kudsîsi de bu hakikatin ifadesi olsa gerek. Hâsılı; boyunduruğun yere konduğu bu yerde, böylesi kudsî bir davaya omuz veren yiğitler, evvela tefekkür ile sahip oldukları değerlerin farkına varacak.. rabıta-i mevt ile, dünyanın zeval ve fenasını aşacak.. hatta fena ve zeval içinde gerçekten var olmanın yollarını başkalarına gösterecek.. hizmet arkadaşları içinde gerçekten var olmanın yollarını başkalarına gösterecek.. hizmet arkadaşları ile tasada, kederde, sevinçte her zaman ve her yerde beraber olacak.. ve bu sayede birleriyle binlere ulaşacaklardır. Gerçek vefanın temsilcileri olan bu fütüvvet ordusu, örnek aldığı, rehber ve rehnüma kabul ettiği büyükleriyle buluşmaya gidiyor gibi şevk-u tarâb içinde hizmete koşacaklardır. Ve muştusu asırlar önce verilen dünyalarının gerçekleşmesi için, hamle hamle üstüne daha nice kahramanlıklar sergileyeceklerdir. Rabbim, nesillerimizi ihsanıyla, keremiyle, inayetiyle serfiraz eylesin! Gücümüzü aşan ve tâkatimizin üstünde çıktığımız bu yolda ve bu büyük mücadelede kendi kuvvetiyle, havliyle bizi desteklesin! Bu işi bizimle veya bizden sonra gelen cemaatlerle sonuna ulaştırsın! Rabbim, dinini pâyidar kılmak suretiyle yerin üstündekini de, altındakini de sevindirsin, güldürsün ve hoşnut eylesin!