Tirmizi’nin “Fiten” bölümünde geçen bu hadis, İslam tarihi boyunca çeşitli şekillerde ele alınmış ve yorumlanmıştır. Tirmizi, bu hadisi zayıf olarak nitelendirmiştir, bu da hadisin güvenilirliğinin sınırlı olduğunu gösterir. Öte yandan, Buhari’de yer alan ve daha sahih kabul edilen bir başka hadis ise, “İşlerini kadına bırakan bir toplum felaha eremez”(Buhari, Fiten, Bab 75/76, 1/1262) ifadesiyle dikkat çeker. Bu hadis, toplumsal düzenin korunması ve sağlıklı işlemesi için bir uyarı niteliğinde olup, sorumlulukların doğru şekilde paylaşılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, bu tür hadislerin, erkeklerin toplumsal hayattaki rollerini bırakıp kadınlara aşırı yük bindirdikleri durumlara işaret ettiği düşünülebilir. Erkeklerin “kavvam” (Nisâ Suresi 34. Ayet) yani koruyucu ve sorumlu olarak yaratıldıkları, bu yüzden toplumsal düzende aktif rol almaları gerektiği, İslami anlayışta önemli bir yer tutar. Kadınlara gereğinden fazla sorumluluk yüklenmesi, toplumsal dengenin bozulmasına neden olabilir ve bu hadis, bu bozulmayı engellemek için bir uyarı niteliğinde görülebilir. Felaha eremeyecek toplumlar hakkındaki ifadeler, erkeklerin İslam’da üstlenmeleri gereken sorumlulukları terk etmeleri ve bu yükü kadınlara devretmeleri şeklinde yorumlanabilir. Bu tür bir durumda, erkeklerin sosyal ve toplumsal görevlerini ihmal etmeleri, toplumsal dengenin bozulmasına ve toplumun gelişememesine neden olacaktır. Dolayısıyla, bu hadis, kadının liderliğine yönelik genel bir eleştiriden ziyade, erkeklerin sorumluluklarını terk etmesine bir eleştiri olarak anlaşılmalıdır. Hadisin amacı, toplumsal düzenin sağlıklı işlemesi için herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini vurgulamaktır.
Erkeklerin “kavvam” yani koruyucu ve sorumlu olması gerektiği meselesi, İslam toplumunda aile ve toplumsal düzenin sağlıklı işlemesi için belirlenmiş önemli bir ilkedir. Erkek, ailenin geçimini sağlama ve genel koruyuculuğunu üstlenme sorumluluğu ile görevlendirilmiştir. Ancak, bu durumun kadınların toplumsal hayatta aktif roller almasına engel teşkil etmediği de açıktır. İslam tarihinde birçok kadın, ticaret, eğitim ve sosyal hizmetler gibi alanlarda önemli roller üstlenmiştir. Hadislerdeki vurgunun, toplumsal düzenin bozulmaması ve rollerin fıtrata uygun bir şekilde dağıtılması gerektiği şeklinde anlaşılması daha yerinde olacaktır. Kadının aile içinde sahip olduğu haklar, onun toplumsal hayatta da önemli roller üstlenmesine engel değildir. İslam, kadına toplumsal hayatta saygın bir yer vermiş ve onu her zaman erkekle eşit sorumluluklara sahip bir birey olarak konumlandırmıştır. Dolayısıyla, bu hadislerin de kadının toplumsal hayattan dışlanması gerektiği şeklinde yorumlanması yerine, herkesin yaratılışına uygun sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğine dair bir uyarı olarak anlaşılması gerekir.
Hz. Peygamber’in (sas) kavli beyanları ile fiili uygulamaları arasında bir ihtilaf olduğunda, fetvayı fiili uygulamalar üzerinden vermek genellikle daha isabetli bir yaklaşım olarak kabul edilir. Efendimizin döneminde, kadınlar sosyal hayatta önemli roller üstlenmiş, özellikle Hz. Aişe gibi isimler, İslam toplumunda ilim ve sosyal alanda öne çıkmışlardır. Bu örnekler, İslam’ın kadına verdiği değerin ve kadının toplumsal hayatta etkin olmasının açık bir göstergesidir.
Tarih boyunca kadının sosyal hayatta aktif bir rol oynadığı pek çok örnek mevcuttur. Eğer bu hadis, Peygamber Efendimiz döneminde zahiri olarak algılanıp uygulansaydı, kadınların sürekli olarak evde kalmaları gerekirdi. Ancak tam tersine, İslam’ın erken dönemlerinden itibaren kadınlar sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın her alanında var olmuşlardır. Bu durum, kimsenin bu hadisleri kadını eve tıkmak şeklinde anlamadığını göstermektedir. Eğer bu hadisler bu şekilde yorumlansaydı, Hz. Aişe başta olmak üzere birçok kadın İslam tarihinde böylesine aktif roller üstlenemezdi.
Bununla birlikte, kadınların sosyal hayattan dışlanması veya eve kapatılması gibi uygulamaların İslam’ın özüne aykırı olduğu da vurgulanmalıdır. Ontolojik olarak ne olacağımızı kendimiz seçme hakkına sahip değilken, kadın olmayı bir acziyet veya eksiklik olarak yorumlamak doğru değildir. Kadını sosyal hayattan dışlamak ve eve hapsetmek, İslam’ın kadına verdiği değeri anlamamak anlamına gelir. İslam, kadına büyük bir değer vermekte ve onun haklarını güvence altına almaktadır. Başka hiçbir toplumda, İslam’da olduğu kadar geniş haklara sahip olmayan kadın, tarih boyunca İslam toplumlarında aktif roller üstlenmiştir. Kadını sosyal hayattan dışlama çabaları, tarihin belli dönemlerinde ortaya çıkan yanlış uygulamalardan kaynaklanmaktadır, ancak İslam’ın temel öğretileri bu anlayışa tamamen zıt bir konumdadır.
Özetleyecek olursak bu tür hadisler, kadını toplumsal hayattan dışlamak amacıyla değil, toplumsal sorumlulukların doğru bir şekilde paylaşılması gerektiğini vurgulayan uyarılar olarak anlaşılmalıdır.