Erkeksi kadın ya da kadınsı erkek olmak, iki şekilde olabilir. Birincisi biyolojik, ikincisi psikolojik. Biyolojik olan kısmı, fıkıh kitaplarımızda “hünsa” başlığı altında işlenmiştir. Hünsa, çift cinsiyetli demektir. Bu durum, nadir yaşanır ama nadir yaşanmasına rağmen dinimiz tarafından hakkında özel prensipler konulmuştur.
Psikolojik olanına gelince bu da iki şekilde tezahür eder. Birincisi doğuştan gelenidir. Böyleleri, eğer aşırı değilse iradî olarak bu hislerinin önüne geçebilirler. Dinimizin koymuş olduğu prensiplere uyarak, biraz da özel/teknik yönlendirmelerle bu duygularını terbiye edebilirler. Eğer karşı cinse ait olma duygusu aşırıysa, uzun zamana bağlı psikiyatrik tedavi gerekir. Bu kişiler eğer kadınsı özellikler ortaya koyuyorlarsa fıkıh kitaplarımızda bunlara muhannes denilmiştir. Muhannes, erkek olduğu hâlde kadın gibi konuşan, kadın gibi davranan kişi demektir. Böyle kişilerin kadınlarla beraber bulunması Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından yasaklanmıştır. (Buhârî, megâzî 53)
Maalesef bu psikolojik hastalık, zamanımızda azımsanmayacak derecede yaygındır. Kendisinde kadınlık hisseden erkekler, içinde erkeklik hissi taşıyan kadınlardan daha fazladır. Bu konuda yapılmış herhangi bir istatistik bilmemekle beraber, kendinde kadınlık duygularının ağır bastığını söyleyen erkekler vak’ası daha fazla duyulmaktadır. Bu hastalığın çeşitli sebepleri olabilir. Bunun tespitini işin uzmanlarına bırakmakla beraber, tahminlerimize göre yenilen içilen şeylerin bu hastalıkların ortaya çıkmasında büyük rolü vardır zira et cinsi mamüllerden süt ürünlerine, oradan çikolatalara ve içeceklere kadar hayatımızda yerini almış pek çok gıda, içindeki haram olan unsurlara ve kimyevî karışımlara aldırış edilmeden tüketilmektedir. Vücuda alınan gıdaların insan ahlâkı ve karakteri üzerindeki tesiri bugün inkâr edilemez bir hakîkattir. Eskiden manevî büyüklerimiz tarafından dile getirilen bu hakîkat, bugün artık ilmî araştırmalarla da ortaya konmaktadır.[1]bkz.: http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/terorde-psiko-farmakolojikfaktor.html.
Öyleyse günümüzde bu tür hastalıkları teşhis ve tedavide yeme-içmenin tesiri göz ardı edilmemelidir. Buradan hareketle meselenin normal olup olmadığını düşünmekten ziyade, bu hastalıkların temeline inmeli, sebepleri araştırılmalı, haram unsurların ve zararlı kimyevî maddelerin hiç beklenmedik şekilde yiyecek ve içeceklere katıldığı günümüzde özellikle gıdalara çok dikkat edilmelidir. Plastik malzeme ve oyuncakların, insandaki bazı hormonlara olumsuz yönde tesir ettikleri son zamanlarda konuşulmaktadır. Ayrıca hormonlu gıdalar üzerinde de konuyla ilgili araştırmalar yapılabilir.
Psikolojik olan bu hastalığın ikinci kısmını ise doğuştan değil de iradî olarak karşı cinse benzeme gayreti oluşturmaktadır ki asrımızın en büyük ve yaygın hastalıklarından biridir. Bu tür kişiler de hadis-i şeriflerde yine muhannes diye isimlendirilir. Kendisini zorla kadınlara benzetmeye çalışan muhannesler, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından lanetlenmiş ve yerine göre bunlar toplumdan tecrit edilmişlerdir. (Ebû Dâvud, libâs 36.)
Günümüzde, davranış, giyim-kuşam, süslenme, meslek seçimi vs. açısından büyük bir başkalaşma vardır. Kadınlarla erkekler arasında âdeta bir rol kapma ve birbirine benzeme yarışı yaşanmakta, sokaklar, süslenmiş erkeklerle, erkekleşmiş kadınlarla dolmaktadır. İnsanın onuru, yüceliği ve tabiîliği modaya feda edilmekte, moda, revaçta bir hayat tarzı olarak insanlara sunulmakta, bu hayat tarzının yaygınlaşmasında da medya ve internet büyük bir rol oynamaktadır. Bu psikolojik hastalığın sebepleri arasında dinî yönden fakirlik, cehalet, hayata dair ciddi bir hedefin olmaması, ufuksuzluk, sahipsizlik, aile terbiyesinden mahrumiyet, özenti belâsı, taklit virüsü, aşağılık kompleksi, kendini ispat iddiası, farklı görünme arzusu, tabiî hâlini yeterli görmeme gibi hususlar sayılabilir.
Bunun tedavisine gelince, biyolojik olan rahatsızlıklarda eğer tıbben bir müdahale yapılabiliyorsa yapılır ve kişi kendi aslî cinsiyetine ya da kendisinde ağır basan cinse çevrilebilir. Az yaşanan bir vak’a olduğu için üzerinde durmuyoruz. Psikolojik olanları da ikiye ayırarak çaresine bakmakta fayda vardır. Yukarıda bahsedilen birinci türden olanlar dua, telkin ve psikiyatrik metotlarla tedavi edilebilirler. İkinci gruba gelince bunlar, ciddi bir eğitime ve terbiyeye ihtiyaç duyarlar. Bu da aile, okul, iş, toplum, komşuluk, arkadaşlık ilişkileri içerisinde ele alınacak bir mevzudur zira bugün hiç kimse, kılık kıyafetiyle, süslenmesiyle, davranışlarıyla erkekleştiğini ya da kadınlaştığını kabul etmez, etmek istemez. Kabul etmez ama bir başkalaşma yaşadığı da her hâlinden bellidir.
Öyleyse bu mesele uzun vadede insan unsurunu ele alıp onunla ilgilenme ve esas fıtrata çevirmeye çalışmayla çözülebilir. Burada vazife toplumun her kesimine düşmektedir. Özellikle aileler, çocuklarını erken yaşlardan itibaren cinsiyetlerine göre giydirmeli ve onlara ona göre davranmalıdırlar. Erkekleri kız gibi nazlı nazlı, kızları da erkek gibi sert, haşin yetiştirmemelidirler. Keşke çocuğum kız olsaydı erkek olsaydı gibi kuruntularla çocuklarını başkalaştırmaya çalışmamalı, onlara yanlış telkinde bulunmamalıdırlar.
Hâsılı, kadınlaşma ya da erkekleşme hastalığı ya doğuştan gelir ya da sonradan iradî olarak yapılır. Doğuştan gelenler, dua, telkin ve psikiyatrik tedaviyle giderilmeye çalışılmalıdır. Sonradan iradî olarak yapılan ve sinsi bir hastalık olan kadınlaşma veya erkekleşme ise giyim-kuşamda, konuşmada, hareket tarzında kendini gösterir ve büyük oranda cehaletten kaynaklanır. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) lanetlediği bu hastalığın çaresi ise bilinçlenmek ve insanları bilinçlendirmektir.
Kaynak: Kadın ve Aile İlmihali
Dipnotlar
⇡1 | bkz.: http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/terorde-psiko-farmakolojikfaktor.html. |
---|