Soru Detayı: Günümüzde bazı hocalar hadis, tefsir ve özellikle de Risale-i Nur’ların Kur’an-ı Kerim yerine konulmaya çalışıldığını, Hadis, Tefsir ve Risale-i Nurların çokça okunmasını dinden sapma olarak görüyorlar. Bu iddiaya nasıl makul bir cevap verilebilir?
Kur’an ve sünnet, dinimizin temel kaynaklarıdır. Bütün Müslümanların bu kaynaklardan beslenmesi gerekir. Ancak realitede bu mümkün olmamaktadır. Herkes doğrudan Kur’an ve Sünnetten beslenememektedir. Beslenenlerin de anlayışları, yorumları, uygulamaları başka başka olmaktadır. Bu sebeple, Kur’an ve sünneti çok iyi anlayan rehberlere ihtiyaç vardır. İşte bu açıdan bakıldığında bir zaman İhya-i Ulûmi’d-din, bir zaman Mevlana’nın Mesnevisi, bir zaman bir başka tefsir çok okunmuş ve okunmaktadır. Bugünün ihtiyaçlarına göre yazılan Risale-i nurlar da bu sebeplerle çok okunmaktadır. Tabi Risaleyle beraber Kur’an da okumuyorsak hata ediyoruz demektir. Ancak Kuran’ı daha iyi anlamak için bu tür eserleri okumayı ihmal edemeyiz. Çünkü bu eserler bizi Kur’ân ve Sünnete ulaştırır.
Bu yazdıklarımız birer realitedir. Bu realiteyi görmeyenler, hayatı da insan psikolojisini de toplum psikolojisini de göz ardı ediyorlar demektir.
Bir de bu tür iddia sahipleri, Kur’an’ı anlatan bir kitap yazmış olsalar, çok iyi anladığını düşünerek yazdığı bu kitabın mutlaka okunmasını ister ve cân ü gönülden arzu ederler. Hatta bazıları neden bizim eserlerimizi okumuyorsunuz diye de insanlara gönül koyarlar. Bu insanlar, “Kur’ân varken, bizim eserlerin adı mı olur, Kur’ân okuyun, bizim eserleri okumasanız da olur!” diyebiliyorlar mı acaba! Eğer gönüllerinden gele gele bunu diyebilirlerse, iddialarında birazcık haklılık payları olabilir. Ama insan realitesi, böyle bir anlayışa müsait değildir. Yani işin içinde biraz benlik, biraz kıskanma, biraz hazımsızlık, biraz da başka kasıtlar olma ihtimali yüksektir. Allah istikametten ayırmasın.