Mescid-i Aksa, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun İsra hâdisesinde, Mescid-i Haram’dan sonra uğradığı ikinci duraktır. O, Medine’de 16-17 ay Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılmış ve daha sonra Bedir Gazasından iki ay önce Receb-i şerifde “Yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir.” (Bakara, 2/144) emriyle yönünü Kâbe’ye çevirmiştir.
Evvelâ, Allah Resûlü (s.a.s)’nün Medine’ye teşrif buyurduklarında, Mescid-i Aksa’ya dönüp namaz kılması, Allah’ın emriyle, Yahudiler için hususî bir iltifattır. Bu hareket, muvakkaten dahi olsa, onların Müslümanlara olan adavet ve husûmetlerine karşı bir engel teşkil etmiştir. Çünkü Yahudiler de, ibadetlerini ifa ederken kıble olarak Mescid-i Aksa’ya yöneliyorlardı.
Bir taraftan Mekke’den Medine’ye gidip gelen Kureyş müşrikleri, diğer taraftan da Medine’de bulunan münafıklar, Efendimiz’in aleyhinde menfî propagandalarda bulunuyor ve etrafa garaz dolu düşünceler neşrediyorlardı. Oysaki Allah Resûlü (s.a.s), Mescid-i Aksa’ya yönelmesi ve daha sonra ilân ettiği Medine vesikası ile, tansiyonu aşağıya çekmenin yanında, çevresine kendini anlatma fırsatını da bulmuştu. Evet, bu engin tavır, Efendimiz’e olan şartlı bakışları kırmış ve kalblerdeki kin ve nefreti büyük ölçüde izale etmişti.
Saniyen, hangi ibadet vesilesiyle olursa olsun, esas yönelinmesi gereken, zaman ve mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hak’tır. Kâbe ise, Sidretü’l-münteha hakikatinin yeryüzündeki bir iz düşümüdür ve hakikat-ı Ahmediye ile tev’em (ikiz) yaratılmışlardır. İşte, bir başka vesile ile izah etmeye çalıştığımız bu gerçek zaviyesinden, Allah Resûlü’nün Mescid-i Aksa’ya yönelmesi, O’nun ruhunda müthiş bir hicran ve hasret meydana getirmişti. Bu yüzden Mescid-i Aksa’ya yöneldiği 16-17 ay içinde kıblenin tahvili için sık sık gökyüzüne bakıyor ve Allah’tan yeni bir hüküm bekliyordu. İşte Efendimiz (s.a.s)’in bu ızdırabı âdeta bir fiilî dua yerine geçmiş, hem O’nun için bir vesile-i kemâlât olmuş, hem de Cenâb-ı Hakk’ın merhametinin ayrı bir dalga boyu olarak O’nun isteği doğrultusunda ceddi Hz. İbrahim’in de yöneldiği Kâbe, yeniden kıble oluvermiştir. (Kaynak: Fasıldan Fasıla 4, “Kıblenin Değiştirilmesi“)