Soru Detayı: Küçük yaşlardan itibaren dini değerlerle yetiştirilen bazı kız çocukları, büyüdüklerinde “ailem beni çok sıkı yetiştirdi” diyerek tam tersi bir tutum sergileyebiliyor. Bu durumu engellemek için çocukları sıkmadan, “hevesini alsın” mantığıyla süslenmeye ve istediği gibi giyinmeye izin vermek doğru bir yaklaşım mıdır? Bu, çocuğun ilgisini daha da artırarak süslenmeye alışmasına neden olmaz mı? Öte yandan, fazla kısıtlama getirildiğinde yaşıtlarından farklı hissedip baskılanmış olabilir. Bu dengeyi en sağlıklı şekilde nasıl kurmalıyız?
Cevaba geçmeden önce öncelikle bir mevzuun üzerinde durmak gerekiyor. Günümüzde çocuklarımızı yetiştirmek, onlara İslami ve insani bir bakış açısı sunabilmek çok farklı açılardan konuya yaklaşmaya bağlıdır. Çocuklar, nispeten evde anne babalarının kontrolünde olsalar da okulda sokakta daha serbest olabilmekte ve farklı duygu ve düşüncelerin daha çabuk etkisinde kalabilmektedirler.
Bazı uzmanlara göre çocuğun eğitimi anne karnında başlar. Bu sebeple erken yaşlardan itibaren onlarla zaman geçirmeye, birebir konuşmaya, onların duygu ve düşüncelerinin önemli olduğunu hissettirecek şekilde beraberlikler kurmaya önem verilmelidir. Çocuklarımızla diyalog kurarken onların göz hizalarında konuşmak ve asla sert bir dil kullanmadan arkadaşça iletişim kurmak çok önemlidir. Anne babasıyla sağlıklı iletişim kuramayan bir çocuğun kendi olması, kendi değerlerini koruması kolay değildir. Bu sebeple çocuklarımızın yarınları için anne babalar, hem çocuklarıyla etkili iletişim teknikleri kullanmalı, yapıcı diyalog yolları aramalı ve asla evlatlarıyla geçirdikleri zamanları boşa gitmiş bir zaman gibi görmemelidirler.
Çocukların dini ve irfani olarak kendilerini yetiştirmeleri, büyük ölçüde anne babanın gayretlerine bağlıdır. Bu konuda bazı çözüm yolları şöylece sıralanabilir:
- Çocuklarımızla kaliteli ve verimli vakit geçirmek
- Anne-baba olarak asla çocukların yanında tartışmamak, yüksek sesle konuşmamak
- Çocuklarımıza haksızlık yaptığımız zaman, onlardan anne baba olarak özür dilemesini bilmek
- Mümkünse evde sabah kahvaltılarını ve akşam yemeklerini ailecek yemeye özen göstermek
- Evde en azından belirli vakitleri cemaatle kılmak
- Evde dini ve kültürel açıdan çocuklara bir duruş ve bakış açısı gösterebilmek için sınırlı dakika da olsa beraber kitap okuma saatleri planlamak
- Ailecek dua saatleri planlamak (5 dakika bile olsa)
- Haftalık çocukların da katıldığı evle alakalı istişare toplantıları planlamak
- Çocuklarımızın öğretmenleriyle sıkı iletişim içerisinde olarak, sorunlara zamanında çözüm yolları aramak
- Çocuklarımızın yaş aralıklarına göre mutlaka rehberlik hizmetlerine iştirak edip etmediklerini takip etmek. Zira belli bir yaştan sonra çocuklar anne baba yerine başkasından daha rahat öğrenebilmektedir. Bu sebeple problemleri önlemek adına, evlatlarımızın rehberlik hizmetleriyle irtibatını canlı tutmaya gayret göstermek gerekir. Özellikle organize edilen kamplar, çocuklarımızın ruhlarının dinginleşmesi ve manevi olarak doyuma kavuşmaları için önemli zaman dilimleridir.
- Çocuklarımıza her gün ismen dua etmeye önem göstermek gerekir.
Buraya kadar ifade edilen maddeler, genel olarak çocuklarımız için öncelikli yapmamız gerekenleri hatırlatmaya yöneliktir. Soruya gelince bu konuda çocuklarımıza tamamen izin vermek veyahut tamamen yasaklamak çözüm değildir. Bunun yerine bazen çocuğun yapabileceği ortamlar sağlanmalı ama kontrol elden bırakılmamalıdır. Zira kontrolsüz serbestlik kısa zamanda alışkanlığa dönüşür, buna fırsat verilmemelidir. Tam bir serbestlik sağlanırsa bu sonradan önü alınamayan bir şekle dönüşebilir. Yine çok katı bir tavır göstermek de bazen çocuğu tepkiye sevk edebilir. Esnek olunmalı ve helal dairede bazı şeylere izin verilip fırsat tanınmalı ki çocuk meşru dairede bunları tatsın ve bu tarz şeylere dair hevesini yaşayabilsin. Söz gelimi “helal daire keyfe kafidir harama girmeye lüzum yoktur” düsturunu nazara alarak, anne, kız, teyze, kuzenler günü, bayanlar arası kına gecesi gibi organizelerde biraz daha esnek olunarak, çocuğun kendini ifade etmesine zemin hazırlanabilir. Yine evde mahrem olmayan bireylerle birlikteyken (baba, abi, dayı, amca vs.) izin verilebilir. Ancak bu esneklik sağlanırken çocuğa mutlaka dinen nelerin yapılabileceği veya yapılamayacağı usulünce muhakkak surette hatırlatılmalıdır. Aidiyet duygusu önemlidir, bunun üzerinde durulmalıdır.
Hatalı ve yanlış davranışları karşısında çocukları/gençleri hemen cezalandırma yoluna gitmemeli, daha sükunetle davranmalı, daha hikmetli çözüm alternatifleri aramalıyız. Bu bizi daha olumlu sonuçlara götürecektir. Allah Resûlü’nün şu vakada ortaya koyduğu uygulama çok manidardır:
Bir gün Efendimiz’in huzuruna, Ensar’ın hurma ağaçlarını taşlamakla suçlanan Rafi’ isimli bir çocuk getirilir. Allah Resûlü sakin bir şekilde kendisine yaklaşır ve şefkat dolu bir ses tonuyla, “Yavrum! Ağacı niçin taşladın?” diye sorar. Çocuk “Karnım açtı, yemek için taşladım.” cevabını verir. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Bir daha ağacı taşlama! Fakat dibine dökülenlerden yiyebilirsin!” buyurur. Allah Resûlü, olaya hikmetle müdahalesini burada bırakmaz ve bir taraftan çocuğun başını okşarken diğer taraftan ona şöyle dua eder: “Allahım! Buna karnını doyuracağı rızık lütfet.”(Ebû Dâvud, Cihad 94 (2622); İbn Mâce, Ticârât 67 (2299))
Bu hadisede görüldüğü gibi Efendimiz, olayı sakin bir şekilde dinlemiş, öfkelenip çocuğu azarlamamış “Sen nasıl böyle bir şey yaparsın?” diye çıkışıp onu korkutmamıştır. Çocuklarımızla iletişim içerisinde olurken bu nebevi yöntemi her zaman kendimize rehber edinmeliyiz.
Çocuklarımızın -deyim yerindeyse- heveslerini kontrollü ortamlarda almalarını sağlamaktan bahsettik. Ama çocuk dışarıda da bunları yapmaya devam ediyor ise, ona zaman tanımalı, asla onunla tartışmaya girmemelidir. Zira çocuklarımızın etraftan etkilenmesi çok normaldir. Bazı şeylere alışmak için zamana ihtiyaçları olabilir. Zorla güzellik olmaz. Allah, “Dinde zorlama/baskı yoktur.” prensibini koymuştur.(Bakara suresi, 2/256) Akla, kalbe, ruha ve düşünceye birlikte hitap eder, hürriyete vurgu yapar mükafat ve ceza vaad eder ama zorlamaz. Resûlüne de “Sen onlar üzerine hakimiyet kurup baskı yapmak için gönderilmiş bir zorlayıcı değilsin.” buyurmuştur.(Gâşiye suresi, 88/22)
Zorlamakla insan, mümin, güzel ahlaklı ve kâmil bir kişi olmaz ancak münafık olur. İstenerek ve sevilerek gönülden yapılan davranışlar; benliğe mal edilen fiiller değerlidir. Zira iradeye değil de baskıya dayalı olarak yapılan davranışlar insanı kemâle taşımaz. Baskının olduğu yerde faziletli davranış gider yerine sunilik ve riya gelir. Halbuki cezalandırmada hedef doğru davranışı yerleştirmektir.
Allah Resûlü bu istikamette öncelikle ebeveynlere sorumluluklarını hatırlatırken “Çocuklarınıza değer verin, onlara güzel muamelede bulunun. Bir de güzel terbiye kazandırın.” buyurmaktadır. (Buhârî, Cenâiz 78 (1359); Müslim, Kader 6/23-25 (2658)) Bu ifadeleriyle O, çocuklara değer verip, maddi-manevi bütün ihtiyaçlarını karşılamayı; temiz fıtrat ve tertemiz duygularını sevgi ve şefkatle hayra yönlendirmeyi, kalplerini imana/hakka açmayı vazife olarak ailenin omuzlarına yükler. “Onlara güzel muamelede bulunun!” diyerek, ihsan kavramı üzerinde durur; böylece onların duygusal ve ahlakî gelişimleri adına güzel davranışın eğitim değerine dikkat çeker. Bu hikmetli muamele onları Rab’lerine bağladığı gibi insanlığa, hayata, içinde yaşadığı topluma ve çevreye de güvenle bağlar. Hayatında iyiliği yaşayan, daima hayır, hak ve adalet üzere hareket eden ve hakkı yaşatan bir insan olmalarını temin eder. Bu anlamda Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, “İyi/güzel muamele yümnü/iyiliği, feyzi ve bereketi artırır. Kötü muamele de bütün güzellikleri/iyilikleri alır-götürür.” buyurmaktadır. (İbn Mâce, Edeb 3 (3671))
Bu anlamda evlatlarımızın yaşadığı imtihanlar ne derece zorlu olursa olsun, nebevi ilkeler ışığında, onların maddi manevi sorunlarını rahatça konuşabilmeli, bazen kısa vadede hemen çözüm olmasa da sabredip, problemlerin üzerine hilm ve sevgiyle gitmeye gayret edilmelidir.
Yazar: Dr. Necla Bodur