Her insanın Kur’ân’dan istifadesi, biraz da onun istifade tekniğini bilmesine bağlıdır. Arapça bilenler yılda en az birkaç kere Kur’ân’ı iyi hazırlanmış meâllerden takip etmeli ve eski malumatlarını taze tutmaya çalışmalıdırlar. Arapça bilmeyenlere gelince, ben şahsen onların meâl okumalarını tavsiye etmem. Onlar, Kur’ân’ı mutlaka tefsirlerden öğrenmeye çalışmalıdırlar. Günümüzde yazılan Türkçe birçok tefsir var. Bunlardan akide bakımından sağlam ve Ehl-i Sünnet görüşünü tam aksettiren herhangi bir tefsiri okumakla, zannederim Kur’ân’ın muhtevası hakkında, belli ölçüde de olsa, bilgi edinmek ve malumat sahibi olmak mümkün olur.
Eğer, Arapça bilmeyenler, tefsir okuyacak kadar vakitleri yoksa, benim tavsiyem, en azından Hasan Basri Çantay’ın meâli gibi açıklamalı bir meâl okumalıdırlar. Aksi halde eldeki meâllerle yetinmeleri onları aç-susuz bırakacağı gibi bir kısım şüphelere de atabilir. Hele, Kur’ân’ı okudukları meâllerden ibaret zannedenler için, böyle bir meâl okuma, Kur’ân’la hiç ilgilenmemeden daha tehlikelidir.
Arapça bilenlerin meâl okumalarında ise, böyle bir tehlike söz konusu olmasa gerek; çünkü onlar, dil bakımından ellerindeki meâlin eksikliğini görebileceklerinden, ihtimal daha az aldanacaklardır.
Konuyu hülasa edecek olursak: Ben, belki şimdiye kadar söylenenlerin aksine, Kur’ân meâli okumayı, Arapça bilenlere tavsiye ediyorum. Arapça bilmeyenlerin ise, Kur’ân’ı, meâllerden daha geniş bir perspektifle ele almaları gerektiğine inanıyorum. (Kaynak: Fasıldan Fasıla II, “Mealler Okunmalı Mı”)