Memur maaşları, işçi ücretleri, doktor, mühendis, avukat, terzi ve berber gibi serbest meslek sahiplerinin kazançlarından temel ihtiyaçlar ve borçlar düşüldükten sonra, elde kalan para, nisap miktarını (80 gram altın parasını) aşar ve üzerinden de bir yıl geçmiş bulunursa, yüzde iki buçuk zekata tabi olur. Ancak bu yükümlünün onu zengin kılan zekâta tabi para altın, gümüş, ticaret malı gibi başka ekonomik değerleri varsa dönem sonunda maaş, ücret veya serbest meslek gelirlerinden elde bulunan miktar da bunlara eklenerek tek zekât matrahı üzerinden hesaplama yapılır. (Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, s. 609.)
Maaş alan kimse, eğer aldığı maaştan ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra zekât düşecek miktarda malı kalıyorsa, yılsonunu beklemeden de vermesi gereken zekât miktarını 12’ye bölerek her ay maaşını aldıkça verebilir.
Esasen, verme ahlakı, dinimizin hassasiyetle üzerinde durduğu bir mevzudur. Ayet ve hadislerde zikredilen, cömertlere vaat edilen mükafatlara, cimriliğin tehlikeli neticelerine bakılınca, üzerine zekat düşmese bile, verme ahlakını kazanmak ve cimrilikten korunmak için mutlaka insanın aylık yıllık bir şeyler vermesi gerektiği anlaşılıyor. Bu hususu, gözden uzak tutmamak gerekir. (Bakara Suresi, 2/261-274; Âl-i İmran Suresi, 3/180; Tevbe Suresi, 9/76; İsra Suresi, 17/100; Muhammed Suresi, 47/38)