يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَـنْـبَـغِي لِجَلَالِ وَجْهِكَ وَعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
Ya Rab! Yüce Zat’ının celâl ve ululuğu ve saltanatının azamet ve büyüklüğüne yaraşır şekilde Sana hamdolsun.
Abdullah ibn Ömer (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiğine göre, Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz şu vak’ayı haber vermiştir: Cenab-ı Allah’ın kullarından bir kulu bir defasında,
“Ya Rab! Sen’in yüce Zat’ının celâl ve ululuğu ve saltanatının azamet ve büyüklüğüne yaraşır şekilde Sana hamdolsun.”
diyerek hamd ü senada bulundu. Bu pek kıymetli hamd, vazifeli iki meleği aciz bıraktı da onlar karşılığında sevap olarak ne yazacaklarını bilemediler.
Semâya çıktılar ve, “Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir söz söyledi ki, sevabını nasıl yazacağımızı bilemiyoruz” dediler. Cenab-ı Allah -kulunun ne söylediğini en iyi Kendisi bildiği halde-, “Benim kulum ne söyledi?” diye sual buyurdu. Melekler de şöyle cevap verdiler: “Ya Rabbî! Senin Zatın’ın celâli ve saltanatının azametine yaraşır şekilde Sana hamd ederim.”
Bunun üzerine Cenab-ı Allah, “Kulum bana kavuşup da Ben onu hamd ü senasına karşılık mükafatlandırıncaya kadar siz o sözü kulumun söylediği aynı haliyle kaydediniz” diye ferman buyurdu. (İbn Mace, (3801))