Mes’eleyi basite indirip bir hikâye ile anlatmaya çalışacak olursak şu temsili hikâyeyle duruma açıklık getirebiliriz.
Vaktiyle yaşlı bir adam camiden çıkmış ağır ağır evinin yolunu tutmuştu. Onu hayır sahibi bir dindar olarak bilen fakirler ise etrafını almışlardı:
— Hacıbaba, Allah sana ihsan eylesin, sen de bize, diye dua ediyorlardı. Hacıbaba etrafındaki bu ihtiyaç sahiplerine döndü ve:
— Gidiniz, bakkal oğlum size (çorbalık) versin, çoluk çocuk âfiyetle içiniz, dedi. İhtiyaç sahipleri buna çok sevindiler. Bakkalın kapısından içeri girip babanın (çorbalık) sözünü ettiler. Oğul itaatlı bir evlâttı. Babasını o güne kadar hiç kırmamıştı. O günden sonra da asla kırmak niyetinde değildi. Çorbalık verme emrini yerine getirecekti:
— Siz şöyle sıraya dizilin, hepinize ayrı ayrı ihtiyaçlarınızı verecek, sevgili babamın emrini eksiksiz yerine getireceğim, dedi. Fakirler sıraya girdiler. İtâatlı evlât, babasının söylediğini kese kâğıtları içine koyarak her birine ayrı ayrı verdi. Kapıya kadar uğurlayarak da dualarını aldı. Kucaklarındaki kese kâğıtlarıyla hâllerinden memnun ayrılan ihtiyaç sahipleri biraz ilerde kese kâğıdının içine baktılar. Her biri sevinçle konuşuyordu:
1) Benimki mercimek dolu.
2) Benimki de şehriye.
3) Benimkine de tarhana koymuş.
4) Benimkinde de kırık pirinç var.
Bu dört fakir ilk anda sevinçlerinden pek bir şey düşünemez hâlde kese kâğıtlarını kucaklayıp evlerine doğru yol alırken kötü zihniyetli bir adama rastladılar. Hâdiseyi bu bozguncuya da anlattılar. Müfsit adam, bunların sevincini çekemedi, aldıkları yardımı hazmedemedi.
— Hemen gidin, Hacıbaba’ya deyin ki: “Oğlun emrini yerine getirmedi, aramızda iltimaslı iş yaptı. Kimimize pirinç, kimimize de tarhana verdi. Senin emrine göre değil, kendi arzusuna göre hareket etti. Yardım alan fakirler ilk anda bu vesveseye ihmal vermedilerse de sonra zihinleri bozuldu. Hep birlikte yine cami avlusunda beklemeye başladılar.
— Oğlun bize ikram etti ise de senin emrine göre değil, kendi keyfine köre hareket etti. Kimimize şunu, kimimize de bunu verdi. Halbuki sen tek çeşit söylemiştin, o buna itaat göstermedi. Yaşlı adam evvelâ üzülmüş gibi oldu ise de, sonra toparlandı ve:
— Gelin bakalım işin aslını tahkik edelim. Benim oğlum bana isyan etmez. Şimdiye kadar hep itâat etmiştir, dedi. Hep birlikte bakkala girdiler. Tezgâhın öbür tarafına geçip oturan tecrübeli baba, karşısında elpençe divan duran oğluna hitap etti:
— Oğlum, sen bunlara ikramda bulunurken neden benim emrime göre değil de kendi arzu ve hevesine göre ikramda bulundun? Titrek sesli oğul cevap verdi:
— Asla babacağım, ben şimdiye kadar senin sözünden hiç ayrılmadım, şimdiden sonra da ayrılmam.
— Ama müştekileri görüyorsun ya? Benim emrimi değil, kendi arzunu tatbik etmişsin?
— Asla efendim. Siz bunlara (çorbalık) vermemi emretmişsiniz. Ben de öyle yaptım. Hepsine de çorbalık verdim. Siz söyleyin muhtaç arkadaşlar, verdiğim, çorbalıktan başka bir şey mi? Hanginize fasulye, hanginize kabak, hanginize patates, hanginize de yoğurt verdim? Bunların hiçbirini de vermedim. Zira bunlardan çorba olmaz. Verdiklerim sizin (çorbalık) kelimenizin delâlet ettiği şeylerdir. (Çorbalık) kelimesi bunlara delâlet ediyor.
Baba, oğlunu tebrik etti, (çorbalık) kelimesinin şâmil olduğu şeyleri dağıttığı için memnun oldu. Ötekiler de kendilerini vesveseye kaptıran bozguncunun teşvikine aldandıkları için utanıp özür dileyerek çekildiler.
İşte mezheplerin meydana geliş sebebi budur. Kelimelerin şâmil olduğu birkaç mânadan birini tercih inceliği…
(Çorbalık) kelimesi nasıl hem mercimeğe, hem pirinç, hem tarhana, hem de şehriyeye şâmil oluyor, bunların hepsinin de kastedildiğini düşündürebiliyorsa, Kur’an’ın, hadîsin bâzı kelimeleri de böyle şumüllü ve çok mânalara delâlet etmekte, bu mânalardan her birini de çok haklı ve yerinde olarak bir mezhep sahibi tercih etmiş olmakta, böylece en doğru ve haklı hizmeti yapmış bulunmaktadırlar. Rabbimiz bu mânaların hepsini de murad etmiş olabilir. İşte bu tercihlerden de mezhepler meydana gelmektedir. Böylece mezheplerin doğuşu hem ilmî, hem de aklî ve mantıkî olur. Kelimelerin delâlet ettiği mânaları araştırıp tercih etme titizliği anlaşılır.
Ahmet Şahin