Namaz, Allah’la kul arasında bir hayt-ı vuslattır. O, kulun gururunu kırar. Kişiye, kulluğunu ve Mevlaya intisabını hissettirir. Namaz kılarken kul, bu hüviyete bürünerek huzur-u kalb ile Mevlaya yönelir. Dolayısıyla önemli olan orada kulluğu hissetme ve huzura alınmanın getirdiği süruru sezmedir. Bunlar ise, çoğu zaman ayetlerin manalarını bilmeye bağlı olmayan şeylerdir.
Onun içindir ki, bazı fukaha namazda huzura halel getirir endişesinden dolayı ayetlerin manasını tefekkür etmeyi mahzurlu görmüşlerdir. Yalnız bu, mananın bilinmemesi için bir mesned teşkil etmemelidir. Zira bir mü’min için Allah kelamını en azından mana-yı münifi miktarınca bilmek bir vazifedir. Manasını bilmeden kılınan namaz da namazdır ama manayı bilerek kılınan namazda huzura ayrı derinlikler inzimam eder ve kul, his ve mana yüklü bir vazife eda etmiş olur. Ama gerçekten Allah’a gönül vermiş bir mü’minin namazı, ayetlerin manasını bilen çok âlimden daha ileri de olabilir.
Namaz dualarına gelince; burada bir hususu özellikle hatırlatmak gerekir. Halk arasında genellikle kısa surelere, “namaz duaları” denilerek yanlışlık yapılıyor. Namaz sureleri Kur’an’dan ayetlerdir ama bunlara dua denilemez. Dolayısıyla bu surelerin “namaz duaları” şekliyle tercüme edilmesi yanlıştır. Zira dua, Kur’an ve Sünnet’ten alınarak Efendimiz’in talimiyle kulluğumuzu arz sadedinde söylediğimiz şeylerdir. Bunların namazda okunabilmesi için ya Kur’an’da geçmeleri veya mütevatir yolla nakledilen hadisler olması şarttır.
Duaların manasını bilmek de, aynen ayetlerde olduğu gibi şart değildir. İnsan onların manalarının peşine takılıp namazdaki huzurunu kaçırıyorsa, mahzurludur diyor fukaha.. ama huzura ayrı bir derinlik kazandırması açısından elbetteki insanın, dua ederken neler istediğini bilmesi önemlidir.