اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَاداًۙ لِلطَّاغٖينَ مَاٰباً لَابِثٖينَ فٖيهَٓا اَحْقَاباًۚ
Cehennem pusuda. . . her an eline düşecek avlarını gözlemektedir. Azgınların dönüp dolaşıp varacakları yuvalarıdır. Devirler boyunca orada kalacaklardır. (Nebe sûresi, 78/21-23)
Orada çağlar boyu kalacaklardır meâlindeki âyet de ebedîliğe ters değildir. Çünkü,
- Âyet, orada sınırlı birkaç çağ ve devir kalacaklarını söylemiyor. Çağlar ve devirler boyu kalacaklarını ifade ediyor. Buna göre, bir devir geçtikçe onu bir başka devir izleyecek ve bu hep böyle sürüp gidecektir.
- Varsayalım ki, ayetteki “ahkab=çağlar” bir sonu hatıra getirsin. Oysa, Kur’an’da 34 yerde Cehennemlikler için, “halidîne fîha= orada ebedî kalıcıdırlar” deyimi açıkça kullanılmıştır. Ayrıca üç yerde de “Halidîne”nin yanısıra “ebeden=sonsuza dek” kelimesi eklenmiştir (Nisa sûresi, 4/169; Ahzâb sûresi, 33/65; Nebe sûresi, 72/23). (Cennetlikler için de, çok defa kullanılan bu ifadeye tam sekiz defa “ebeden-kelimesi eklenmiştir). Bunca âyetin açık ifadesi karşısında, bu ayetten farklı bir şeyi anlamak usul açısından doğru değildir. Bu ayeti onlar ışığında yorumlamak gerekir.
- Bir sonraki âyetle birlikte düşünülerek şöyle bir mana da verilebilir: “Onlar, içinde bir serinlik ve içecek tadamayacakları çağlar boyunca kalacaklardır”. (Nebe, 78/23-24) Buna göre, “ahkab=çağlar” kelimesi, sadece bir çeşit azabın süresini belirlemiş olur. Bu azap türü bitince başka bir azap türüne maruz bırakılırlar.
- Zemahşerî, bu ayetle ilgili şöyle değişik bir izahta bulunmuştur: “Ayetteki ‘ahkab’ kelimesi, yılın yağmuru, nimet ve bereketi az olduğunda kullanılan ‘âmun hakib=kurak, bereketsiz yıl’ deyimi ile, yoksulluk çeken kimse hakkında kullanılan ‘raculün hakib’, ifadesinden alınmıştır. Böylece ayetteki ‘ahkab’ kelimesi, ‘hukb=çağ’ın değil, ‘hakib=yoksul, nimetsiz’ kelimesinin çoğuludur. Bu durumda ayette zaman söz konusu değildir.
Mana da, ‘Onlar orada bir darlık ve yoksulluk içerisinde beklerler’ şeklinde olur.
Kısaca, Allah’ın defalarca verdiği “ebedî cennet” sözünden dönmesi, O’nun yüce şan ve rahmetine yakışmaz. Düşmanlarına bunca şiddetli tehditlerinden dönmesi ise ya acizlikten veya af etmekten ileri gelebilir.
Sonsuz denecek kadar çok zerreleri sayısız canlı, cansız varlık kalıplarında şekilden şekle sokup birer memur gibi çalıştıran; bunca yıldız ve gezegenleri büyük bir donanmanın gemileri gibi uzay denizinde büyük bir hız ve intizam içerisinde döndüren Allah, hiçbir şeyden aciz olabilir mi? Sayısız güzel isim ve sıfatlarını aşağılayan, alem ve içindeki bunca varlıkları anlamsızlık ve vazifesizlikle tahkîr eden, kendi öz nefsine ve masum varlıklara zulmeden, bunca İlâhî uyarı ve tehditleri hiçe sayan düşmanlarını affa layık görür mü?
Kaynak: Abdülaziz Hatip