Soru Detayı: Kur’an-ı Kerim’de, insanların ihtilâfı üzerine peygamberlerin gönderildiği buyuruluyor. Pavlos’un da Hristiyanlık’ta yaptığı ilk devrim”, bu mantığa oturuyor; yani Din’in ahkâmı yokken günah yoktu; ahkâm geldi, günah ortaya çıktı” diyor. Peygamberlerin gelişini bu açıdan ele aldığımızda, gönderilişleri mahza rahmet olduğuna göre, onlar, fitne ve fesadın önü alınamaz noktaya ulaştığı anlarda gönderilmişlerdir diyebilir miyiz?
İnsanın, yeryüzündeki hayatı bir imtihan hayatıdır. Peygamberler, insanlar bu imtihanda muvaffak olsun, dünya hayatlarını da cennetasâ bir hayata çevirsin diye gönderiliyor ve bunun kaidelerini getirip, tebliğ ediyorlar.
Suç veya günah, Din’le, peygamberlerin gönderilişiyle ve Din’in ahkâmının, Pavlos’un kullandığı tabir olarak, Şeriat’ın tebliğiyle ortaya çıkmıyor. İnsanlar, aralarında ihtilâfa düşüyor; bu ihtilâf, hem kullanılan kelimenin, hem de bulunduğu kipin karakteristiğinden de anlaşılacağı üzere, birbirlerine girme, birbirlerinin adeta boğazlarına sarılma şeklinde bir ihtilâf. Bir takım önü alınmaz suçlar işliyorlar ve peygamberler, bunları önleyip, hakkı, hakikatı hâkim kılmak için geliyor. Onlar, vahye dayanarak, insanların yaptıkları kötülükleri, dînî bir tabirle “günah” olarak tavsif ediyorlar; yoksa günah, onların gelmesiyle ortaya çıkmıyor. Aksine onlar, işlenen günahları önleyecek reçetelerle geliyorlar.
İnsanın, yeryüzündeki hayatı zaten bir imtihan hayatıdır. Peygamberler, insanlar bu imtihanda muvaffak olsun, dünya hayatlarını da cennetasâ bir hayata çevirsin diye gönderiliyor ve bunun kaidelerini getirip, tebliğ ediyorlar. Onların gelmesiyle, pek çok kötülüğün önü alınıyor, pek çok kötü insan melek-nümun hale geliyor.
Ayrıca, bir insan olarak nötr durumda bulunsalar bile, hani meşhur misalle, bu nötr hallerinde birer tavus yumurtası gibi olsalar, peygamberlerin gelmesiyle bu yumurtalar kuluçkaya bırakılmış oluyor. Yumurta olarak kalsalar, değerleri o kadar olacak. Fakat, bunlardan pek çoğu, hattâ milyonlarcası birer tavus oluyor ve semâlarda pervaz ediyorlar. İçlerinden peygamberler çıkıyor, asfiyâ çıkıyor, evliyâ çıkıyor, hakkı bulan ve müdafaa eden, kâinatın sırlarını çözen ilim adamları çıkıyor; haktan, adaletten ayrılmayan büyük devlet adamları, gerçek san’atkârlar ve kahramanlar çıkıyor. Ne var ki, bu arada bazıları da çürüyor.
Allah, bu şekilde onlara nasıl çürük bir ruha sahip olduklarını bizzat göstermiş oluyor ki, Âhiret’te karşısına geldikleri zaman mazeretleri olmasın. Din terazisinde tartılan herkes, ne kıymette olduğunu bizzat müşahede ediyor. Bu bakımdan da, peygamberlerin gelişi, insanlar için mahza rahmettir. Onlar olmasaydı, belki insanların hepsi çürüyecek, yeryüzü yaşanmaz hale gelecekti.”
Kaynak: İsmail Ünal, Amerika’da Bir Ay