Allah’ın yeryüzüne gönderdiği her dönemdeki peygamberler, hem ahlâk hem akıl-fetanet hem de fizikî yönden elbette ayrı bir yere sahiptir. Bu son derece doğaldır. Zira bu insanlar Cenâb-ı Hakk’ın şahitleridir. Seçkin insanlardır. Bu seçkinlikleri hem “halk” (yaratılış) hem de “huluk” (ahlâk) yönündendir. Kâinatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) ise daha seçkin bir konuma sahiptir.
Allah Resûlü’nün şemâiliyle ilgili özellikleri özetle şöyledir:
“Allah Resûlü’nün alnı genişti, kaşları uzun, ince ve araları çok yakındı. İki kaşı arasında öfkeli zamanında kabaran bir damar vardı. Göz bebeklerinin siyahı çok siyahtı. Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı. Kirpikleri uzundu. Sürme çekmediği hâlde iki gözü sürmeli gibiydi. Yanakları düzdü. Burun kemiğinin ortasında bir kavis vardı. Burnunda, ona güzellik veren bir parlaklık vardı. Dikkat etmeyen kimse onun burun kemiğinin uzun olduğunu zannederdi. Mükemmel bir ağız yapısına sahip olup seyrek dişliydi. Gülümsediğinde dişleri dolu taneleri gibi görünürdü. O’nun yüzü, ayın on dördü gibi parlaktı. Yüzü yuvarlakçaydı, sakalı sıktı. Omuzlarına sarkan bir saçı vardı. Saçları orta bir saçtı, ne kıvırcık ne de düzdü. Saçı, kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse onları birleştirmezdi. Birleştikleri zamanda da onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı. Saçını uzattığında, kulaklarının memesini aşardı fakat omuza dökülecek kadar uzun da değildi. Önceleri saçlarını alnına sarkıtırdı. Ancak daha sonra onları ortadan ikiye ayırmaya başladı. Omuzları genişçeydi. Kürek kemiklerinin arası enliydi. Göğsü enli, göğsü ve karnı bir seviyedeydi, çıkık değildi. Asla karın büyüklüğü ve sarkıklığı yoktu. Avuç ve ayakları dolgundu, parmakları uzundu. Elleri büyükçe ve avuçlarının içi genişti. Avucunun yumuşaklığı atlas ve ipekten daha yumuşaktı. Elleri miskten daha hoş kokuluydu. Bacakları ince, topukları hafifçe etliydi. Ayaklarının altı çukurdu. Ayakları hafif etliydi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman etrafa yayılırdı. El ve ayakları dolgundu. Allah Resûlü’nün bütün organları düzgündü. O, ne şişman ne de zayıftı. Orta boyluydu. Ne fazla uzun ne de kısaydı. Yanına uzun boylu kimse gelse, kendisi ondan daha uzun görünürdü. Çok defa, iki uzun boylu kimseyle birlikte yürüdüğünde onlardan daha uzun görünürdü. Onlardan ayrılınca kendisi orta boylu hâline döner, o iki kişi de uzun boylu hâllerine dönerdi. İnsanların eli en yumuşak olanıydı. Rengi parlak olup ne esmer ne de çok beyazdı. Sanki gümüşten dökülmüştü. Güneşin ışığı sanki yüzünden akıyordu. Uzaktan, insanların en tatlısı ve en güzeli, yakından da en açığı ve en güzeliydi. Yüzü ayın halesi gibiydi. O’nun görüntüsü, güneşin doğuşu gibiydi. Teri sanki inci gibiydi. Yüzündeki ter, yaş, inci gibiydi. En keskin miskten daha güzel kokardı. İki omzunun arasında, çadır düğmesine veya deve kuşu yumurtasına benzeyen mührü vardı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) sallanmadan yürürdü, yürürken, ayaklarını sürümez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne eğilirdi. Ne ondan önce ne de ondan sonra onun gibisi görülmüştü. Yüksek bir yerden iner gibi yürürdü. Bakmak istediği zaman, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı. Etrafa gelişigüzel bakmazdı. Yürürken ashabının gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığında önce kendisi selam verirdi. Resûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) daha hızlı yürüyen biri yoktu. Sanki yeryüzü ona dürülüyordu. Daima mütebessimdi. Ondan daha çok gülümseyen hiç kimse görülmemişti. Onun gülüşü tebessüm etmekti, o anda dişleri dolu taneleri gibi görünürdü. Bazen azı dişleri görününceye kadar güldüğü de olurdu.”
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz