Bunun cevabını Üstadın talebelerinin anlatımıyla Son Şahitler isimli kitaptan öğrenebiliriz.
“Mecmualar ciltlenip geldiğinde Üstadımız bayram ediyordu. Cilt işleri İstanbul’da yapılırdı. İstanbul’daki neşriyatı Ahmet Aytimur kardeşle Mehmet Fırıncı ve Mehmet Emin Birinci kardeşlerimiz beraber yaparlardı. Ankara’daki neşriyatı ise, Said Özdemir, Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu, Tahsin Tola beraber yaparlardı. Üstadımız kırmızı ciltleri tercih ederdi. Formalar gelmeye başladığında, Üstad hâtt-ı Kur’ânla takip eder, bizler de yeni yazıyla. Her mecmua matbaada basılıp ciltli olarak geldiğinde, kapağından başlar, baş sahifesinden sonuna kadar o mecmua bitinceye kadar derslerimizi ondan yapardık. O mecmua bittiğinde sırasıyla diğer mecmuaları okurduk. (Son Şahitler, Bayram Yüksel)
Üstad Hazretleri Onuncu Söz’ün üzerine kırmızı kalemle kendisine bir dua yazdı ve ayrıca: ‘Bana bir selâm göndermişsiniz, ben de bunu sana gönderiyorum’ diye yazdı. Ben bunu Üstad’dan alarak postaya verdim. (Son Şahitler, Hulusi Yahyagil)
Üstad mektubun altına şu notu kaydetmişti:
“Feyzi kardaşım, İstanbul Eski Said’i bilir. Yeni Said’in kardaşı Feyzi’yi aldatıp kendine çekmesin. Senin orada kalmana Risale-i Nur razı değil!… ” Bu notu kırmızı kalemle, yeni bir uçla yazmıştı, kendi hattıydı. (Son Şahitler, Mehmet Feyzi Pamukçu)
İkincisi: Sizin telifiniz olan Fihristenin tashihinde, bir müstensihin noksan bıraktığı bir sayfayı, Tahsin’e dedim: “Yaz” O da yazmaya başladı. Sim siyah bir mürekkepten ve temiz kalemle birden yazdığınız ikinci cilt fihristenin makbuliyetine hüccet olarak o siyah mürekkep güzel bir kırmızı suretini aldı. Tâ yarım sayfa kadar bu garip hadiseye taaccüp edip bakarken, o mürekkep sim siyaha döndü. Sayfanın öteki yarısı, aynı kalem, aynı hokka tam siyah yazıldı. Bir zaman Barla’da, bağlardaki köşkte, Şamlı Mes’ud ve Süleyman’ın müşahedesiyle aynı hadiseyi başka şekilde gördük. Şöyle ki:
Ben, sevmediğim için siyah bir mürekkebi kısmen döktüm. Birden, mütebakisi, çok beğendiğim güzel bir kırmızıya tahavvül etti. Risaletü’n-Nur’un kâtiplerini şevklendirdi. Gözümüze silsile-i kerametin bir ucunu ve bir tereşşuhunu gösterdi. (R.N.K, Kastamonu L. s.1579)
Risalelerden ve Son Şahitlerden Üstadın kırmızıyı sevdiğine işaret eden bazı alıntılar yaptık. Görüldüğü gibi risalelerin kırmızı renkte basılması müellifinin kendi tercihidir. Yani risaleler O henüz hayatta iken kırmızı basılmaya başlanmıştır. Fakat bilindiği gibi günümüzde başka renklerde de risaleler basılmaya başlanmıştır. Bununla beraber kırmızı renginin, aksiyonu, hareketliliği, canlılığı ifade ettiğini de belirtelim. Bu açıdan düşünecek olursak, hayatın bütün karelerini canlı gösterip tefekküre sevk eden, hayat dolu, aksiyon dolu, canlılık dolu, dünyayı ihya etmeye namzet bir eserin bu renkle basılması, muhtevasına gayet uygun düşmüştür.