“Salât” kelimesi; istiğfâr, mağfiret, dua, bereket, övgü, namaz gibi anlamlara gelmektedir. “Salât”, Allah tarafından olunca rahmet, meleklerden olunca Allah’ın mağfiretini istemek, müminler tarafından söylenince de ‘hayır dua etmek’ mânâlarına gelmektedir.
“Selam” kelimesi ise bu da; selâmet ve emniyet senin üzerinedir, senin içindir demek olup Allah’ın ismi olarak “selâm”, Allah, seni korumayı, gözetmeyi üzerine almıştır, sana kefildir demektir. Bir de itaat etme ve sulh içerisinde bulunma anlamı vardır. Bu hususla ilgili olan ayet-i kerime meâlen şöyledir:
“Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygambere hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” (Ahzab, 33/56).
Bu ayet, Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) salavât getirmenin farz olduğunu göstermektedir. Âyet-i kerîmenin salavatı geniş zaman kipiyle zikretmesi, Resûlullah’a salavatın sürekli yenileneceğini ve devamlı tekrar edileceğini belirtmektedir. Âyetteki “salavât getirirler” ifadesi devamlılığa işaret etmektedir.
Hz. Peygamber’e salât ve selam getirmenin önemini vurgulayan pek çok hadis rivayet edilmiştir. Bu cümleden olarak Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Yanında adım zikrolunup da bana salavât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün.”(Tirmizi, Daavat 110)
“Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât edendir.” (Tirmizi, Salât 327)
“Gerçek cimri, yanında anıldığım hâlde bana salavat getirmeyendir.” (Tirmizi, Daavat 110)
İslâm âlimlerine göre Resûlullah’ın ismi zikredilince bir defa salât ve selam getirmek vâcip isminin tekrar edilişi sayısınca getirmek ise müstehap sayılmıştır. Keza namazda tahiyyattan sonra, onun isminin geçtiği ve yazıldığı yerlerde, ezan okunduğunda, cuma günlerinde, camiye girildiğinde, cenaze namazı kılınırken, kabri ziyaret edildiğinde salât u selam okumak müstehap kabul edilmiştir.
Resûlullah için getirdiğimiz salavât, Allah Teâlâ’nın, elçisinin kendi nezdindeki değerini artırması için bir dua niteliği taşımaktadır. Resûlullah’a yapılan salât, onun aslında salâta olan ihtiyacından dolayı değildir. Bu, ancak ona duyulan saygıyı ifade etmemiz ve Cenâb-ı Hakk’ın bize bundan dolayı mükâfat vermesi, bize şefkat ve merhamet göstermesi ve bizlerden Hz. Peygamber’e saygımızı ortaya koymamız içindir.
Teşehhüdde Hz. Peygamber’e bütün mahlukatın salavat ve selamlarını kendi hesabına Yüce Rabb’imize hediye edip Resûl-i Ekrem’e selam etmekle, ona karşı olan bağlılığımızı yenilemiş ve aynı zaman da onun bize olan emirlerine itaatimizi izhar etmiş oluyoruz. Yine Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar bütün ümmetin salâtları, Resûlullah’ın duasına devamlı surette bir amin demektir ve umumî bir iştiraktir. Hatta ona getirilen her bir salavat dahi, onun duasına birer amindir ve ümmetinin her bir ferdinin, namazlarında ona salât ve selam getirmeleri, onun ebedî saadet hususundaki duasına gayet kuvvetli ve umumî bir âmîndir.
Hz. Peygamber’e getirilen salât ve selâmda, ümmetinin ona karşı bir teşekkür borcunu yerine getirmesi anlamı da vardır. Zira ümmetine karşı son derece düşkün olan ve onlara dünya-ukbâ saadetinin yolunu gösteren biri olmanın ötesinde Zât’a karşı bir cümlelik salât u selam çok görülmemelidir.
Netice itibariyle, salât ve selam getirme, müminlerin Resûlullah’a karşı yapmaları gereken en önemli görevlerden birisidir. Çünkü ayetin ifadesine göre hem Yüce Allah, hem de melekler Hz. Peygamber’e salât u selam getirmektedir. İnananların bundan geri durması, doğru bir davranış değildir Bu davranış, peygambere karşı olan saygı ve sevginin alameti olarak kabul edilmekte ve aynı zamanda böyle bir davranışla mümin, bu konuda Allah’a ve meleklere ittibâ etmiş olmaktadır..
Kaynak: Muhittin Akgül, 99 Soruda Efendimiz