Şirk, tabir itibariyle birkaç ilaha birden inanmak veya tasarrufda onları Allah’a ortak koşmak demektir. Bu ma’nâda cahiliye Araplarına müşrik denmesi doğrudur. Zira onlar, Allah’a inanıyorlardı, ama, putlara da, âyetin ifadesiyle “Biz bunlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz” (Zümer, 39/3) diyor ve onlarla alâkalı merasimlerini devam ettiriyorlardı.
Diğer taraftan Allah ve ilah düşüncesini hiç kabul etmeyenlere münkir veya mülhid denmektedir (ateist). Cahiliye Arap mantığı içinde, “Allah’a varmak için putların vesilesine ihtiyaç vardır” düşüncesi hâkimdi. Hatta, onların içlerine girilip, kafaları yoklanabilse Allah’ı kabul ettikleri görülecektir. Kur’ân bunu da tasrih ediyor: “Onlara; ‘Arzı ve semâvatı kim halketti?’ diye sorulsa ‘Allah’ diyeceklerdir” ferman ediyor. (Ankebût sûresi, 29/61; Lokman sûresi, 31/25; Zümer sûresi, 39/38; Zuhruf sûresi, 43/9, 87.)
Başka yerlerde de Kur’ân “Yağmuru yağdıran kim, otları bitiren kim?” deyince de ‘Allah’ diyorlar şeklinde onlara âit ifadelere yer veriyor. Ancak Kur’ân şirki çok buudlu olarak ele almıştır ve “İhlaslı amel işleyin, namaz kılın ve şirk koşmayın” (Ankebût sûresi, 29/63.) diyerek, şirkin mertebelerine dikkati çekiyor. Demek ki Kur’ân-ı Kerîm’e göre, yerinde başkasına gösteriş için yapılan ibadet de şirk sayılıyor. (Kaynak: Fasıldan Fasıla II, “Şirk Nedir?”)