Memleketimizin çeşitli yerlerinde değişik tarzda yapılan tevbe istiğfarlarla birlikte, tecdid-i iman ve tecdid-i nikâh da vardır. İfâdeden de anlaşılacağı üzere tecdid-i iman, imanı yenilemek, tecdid-i nikâh da, nikâhı yenilemek demektir. Bir okuyucum bu mevzuda şâhit olduğu hâdiseyi şöyle anlatıyor:
— Kasabamızda cami çok. Toplu hâlde ibâdet eden mü’minler her geçen gün çoğalmaktadır. Buna din adamlarımızın te’sirli ve yerinde irşadları da sebep olmaktadır. Ancak bir husus var ki, hocalarımız bunu bizlere açıkça anlatmadılar. Biz bu şüphelerden kurtulamadık.
Okuyucum devam ediyor:
— Bilhassa Perşembe günü yatsı namazından sonra hoca efendiler tevbe istiğfar eder, cemaatına da tecdid-i iman ve nikâh yaptırır. Meselâ der ki: Bilerek veya bilmeyerek ağzımızdan çıkan hatâlı sözlerden imanımıza ve nikâhımıza bir zarar ve bozukluk gelmişse, biz bu gibi sözlerin cümlesine tevbe istiğfar ediyor; hatâlı sözlerimizin hepsinden de rücû ederek pişmanlığımızı ilân ediyor, afvımızı diliyoruz. Yâ Rab! Bizleri aslî imanımızda ve aslî nikâhımızda sabit kıl, bozup zedeleyecek söz ve davranışlardan muhafaza eyle..
Bu şekilde nikâh tazelemeye itiraz edenler de şöyle karşı çıkıyorlar:
— Nikâh tazelemek hanımın haberi olmadan mümkün değil. Öyle ise mescidde kendi kendimize tecdid-i nikâh eylememiz faydasız bir sözden ibarettir. Çünkü hanımın haberi yoktur. Hem nikâhın bozulması boşamakla olur. Boşama olmayınca bozulma da olmaz.
Ben, okuyucumun anlattığı bu tecdîd-i îman ve nikâhın aslını şöyle görmekteyim:
Bir müslüman herhangi bir öfke ve sinirlenme hâlinde (Allah korusun) kendini imandan çıkaracak sözler söylerse durumu son derece tehlikeli hâle gelir. Dine, imana dince mukaddes olan şeylere küfür edip, inkârda bulunmak… gibi. Müslüman bu gibi ağır küfürleri savurunca sanki dinden çıkmış olur. Dinden çıkmış olunca, dinde kalan hanımın nikâhı da feshedilmiş hâle gelir. Aradaki bağlantının şartı olan İslâm yok sayıldığından dolayı…
İşte gerek bilerek, gerekse bilmeyerek bu duruma düşen Müslüman, ağzından çıkan bu tehlikeli sözlerden dolayı tevbe istiğfar eder de pişmanlığını dile getirirse; tekrar imana, islâm’a dönmüş olur. Eski hâlini alır. Eski hâlini alınca da eski hâlindeki nikâh da hemen aynen tahakkuk eder. Boşama sözüyle kopan nikâh gibi yeniden nikâh gerekmez. Kendi imana rücû edince hem imanı, hem de nikâhı yenilenmiş olur. İşte bunun adına “Tecdîd-i îman ve tecdîd-i nikâh” denir.
Demek ki, imandan çıkmayı netice veren bir küfürlü sözü söylemiş olan Müslüman, bundan tevbe istiğfar etmekle tecdîd-i îman edince de feshedilmiş olan nikâhı kendiliğinden gelir, tecdîd-i nikâh da edilmiş olunur, nikâh sözlerini söylemeye hacet bile kalmaz. Ama, imamlarımız daha sahih ve sağlam olsun için “Bilerek, yahut da bilmeyerek dilimizden imanımıza ve nikâhımıza zarar verecek hatâlı bir söz çıkmışsa, biz onlardan tevbe ediyoruz” diyerek daha şümullüsünü söylemiş oluyorlar. Demek ki, elfaz-ı küfür dediğimiz küfürlü sözleri sarf etmemek gerekiyor. Allah korusun, imanımıza, nikâhımıza zarar veriyor. Ama bir hatâ neticesinde söylenmiş olunursa, tevbe istiğfar ederek imanımızı ve nikâhımızı yenilemek mânasına geliyor, kesin pişmanlık yerinde bir çare oluyor… Bu mes’ele için (Nimetü’l-İslâm)’ın “Nikâh-ı Küffâr” bahsine bakılabilir.
Ahmet Şahin