Fasit Şartlar Taşıyan Satış
İslâm hukukunda akitler konusunda genel bir ilke olarak “akit serbestisi” ve “akit hürriyeti” bulunduğu kabul edilmiştir. Hiç şüphesiz bunun da farklı yönleri vardır. İlk olarak İslâm, akitlerin kuruluşunu tarafların hür iradelerine ve rızalarına bağlamış ve sözleşmenin yapılmasında birkaç istisna dışında ayrıca bir şekil şartı aramamıştır. Aynı şekilde İslâm, yapılan akit çeşitlerine belli bir sınırlama getirmediğinden, yeni ortaya çıkan sözleşmeler de İslâm hukuku içerisinde kendisine bir yer bulabilmiştir.
Yine akit hürriyetinin bir gereği olarak, tarafların istedikleri tarzda akdin hükümlerini ve sonuçlarını düzenlemelerine imkân tanınmıştır. Akit sırasında ileri sürülen şartlar da[1]Akitte ileri sürülen şartlar üç çeşittir: Ta’likî şartlar, takyidi şartlar ve izafe şartları. Ta’likî şart, akdin varlığını ve gerçekleşmesini başka bir şeye bağlayan … Okumaya devam et bu çerçevede ele alınmış ve şart hürriyetiyle ilgili farklı içtihatlar ileri sürülmüştür.
Şart hürriyeti, akit yapan taraflardan herhangi birisinin akdin işleyişini ve hukukî neticelerini değiştiren bir kısım şartlar ileri sürebilme hakkıdır.[2] Ali Bardakoğlu, “İslâm Hukukunda Akit Hürriyeti ve Akdî Şartlar Açısından Bu Hürriyetin Sınırı”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1983, sayı: 1, s. 9.
İslâm’ın yasakladığı bir şeyin akdin konusu yapılması veya bunun bir şart olarak ileri sürülmesinin ya da helâli haram, haramı da helâl kılan şartların kabul edilmesinin caiz olmadığı hakkında İslâm hukukçuları ittifak etmişlerdir. Meselâ, faizli bir akit yapılması ittifakla haramdır. Aynı şekilde, iyi dövüşmesi şartıyla koç, boğa veya horoz satın almak, adam öldürmesi şartıyla silah almak veya şarap imal etme şartıyla üzüm satmak gibi şartlar akdi ifsat eder. Şeriatta açıkça yasaklanmayan hususların akitte şart olarak ileri sürülüp sürülemeyeceği hakkında ise mezhepler tarafından farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Bu konuda çerçeveyi en geniş tutan mezhep Hanbelî mezhebi olmuştur. Hanbelî fakihleri, akitlerde asıl olanın ibaha olduğu gerekçesinden yola çıkarak, akitte ileri sürülen bir şartı yasaklayan şer’î bir delil olmadığı sürece bu şartın meşru olduğunu ve yerine getirilmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Onların delili, akitlerin yerine getirilmesini emreden ayetlerin yanı sıra, “Müslümanlar şartlarıyla bağlıdırlar. Ancak haramı helâl sayan veya helâli haram kılan şart hariç.” (Buharî, icâre 14; Ebû Dâvud, akdiye 12) hadis-i şerifidir.[3] Abdurrahman Haçkalı, “İslâm Hukuku Açısından Akit Serbestisi Prensibi”, Dini Araştırmalar, 2002, sayı: 13, s. 131-133.
Cumhur-ı fukaha ise akit esnasında ileri sürülen şartların genel itibarıyla akdin muktezasına uygun olup olmamasına göre hüküm vermişlerdir. Tarafların şart koşması gerekmeksizin yapılan akitlerin tabiî bir netice olarak kendiliğinden gerektirdiği borçlara akdin muktezası denir. Mesela bir satış akdinde, satıcının satılan malı alıcıya teslim etmesine karşılık alıcının da malın bedelini ödemesi bu akdin hukukî neticeleridir. Aynı şekilde bir kira akdini düşünecek olursak, ev sahibinin kiralanan evi boşaltarak kiracıya teslim etmesi, kiracının da beyan ettiği ücreti ödemesi gerekir. Akdin muktezası olan bu tür hukukî sonuçlar şer’î birer delile dayandığı için, akit yapan tarafların bunlara aykırı olarak akdin neticelerini kayıtlayıcı, arttırıcı veya azaltıcı bir şart ileri süremeyecekleri ifade edilmiştir.
Hanefi mezhebi, akdin muktezasına uygun olan, onu teyit eden, caiz olduğuna dair şer’î bir delilin bulunduğu veya örf ve adet halini almış şartların sahih olduğunu, bunlara aykırı olan ve akdin tabiî sonuçları dışında taraflardan birisine ek bir menfaat sağlayan şartların ise fasit olduğunu kabul etmiştir. Buna göre satıcının sattığı bir evde bir süre daha oturmayı, terzinin sattığı kumaşı kendisinin dikmesini, evlilik yapan bir kadının memleketinden dışarıya çıkmamayı şart koşmasını bu tür fasit şartlara misal verebiliriz. Hanefi mezhebine göre bu tür şartlar, satış akdini ve diğer malî akitleri ifsat eder.
Hanefiler, taraflardan birisine ek bir menfaat sağlayan bu tür şartların bir yönüyle faize benzediği ifade etmiş ve bunun caiz olmadığına dair Berire hadisini delil getirmişlerdir. Berire hadisi diye meşhur olan bir rivayette, Berire ismindeki bir cariye Efendisi ile kitabet anlaşması yapmıştır. Buna göre o, Efendisine ödeyeceği bir bedel karşılığında hürriyetine kavuşacaktır. Fakat söz konusu bedeli ödeyemeyince Hz. Âişe Validemiz’e başvurmuştur. Hz. Âişe de ona, “Efendinle görüş. Eğer isterse velâ hakkın bana ait olmak üzere bedelini ona öderim.” demiştir. Berire bu teklifi Efendisine götürdüğünde o, bunu kabul etmemiş ve velâ hakkının kendisinde kalacağını söylemiştir. Bu durum Allah Resûlü’ne haber verildiğinde O (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bazı insanlara ne oluyor da Allah’ın Kitabı’nda bulunmayan bir takım şartlar ileri sürüyorlar. Her kim Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabında bulunmayan bir şart ileri sürerse bu, batıldır. İsterse yüz şart ileri sürsün. Doğru olan Allah’ın şartıdır.” (Buharî, şurût 17; Ebû Dâvud, itk 2)
Öte yandan Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir alışveriş (safka) içinde iki alışveriş yapılmasını, bir alışveriş ve bir şartın veya bir alışveriş ve ödünç vermenin birlikte yapılmasını yasaklamıştır (Buharî, büyû’ 73; Tirmizî, büyû’ 18). Hanefiler, bu tür fasit şartların bulunduğu akitlerde aynı anda iki akit yapıldığını ve bunun da hadislerle yasaklandığını ifade etmişlerdir. Ayrıca onlar, bu tür şartların sözleşmedeki dengeyi bozacağını ve tarafları anlaşmazlığa düşürebileceğini ifade etmişlerdir.[4] Abdurrahman Haçkalı, “İslâm Hukuku Açısından Akit Serbestisi Prensibi”, Dini Araştırmalar, 2002, sayı: 13, s. 130-131.
Ne var ki Hanefi fakihlerinin zamanla bu kaideye bazı istisnalar getirdikleri de ifade edilmiştir. Onlar zamanla akdin muktezasından olmasa bile mana ve mahiyet itibarıyla akdin muktezasına uygun ve münasip olan veya onu destekleyen şartların da sahih saymışlardır. Hatta onlar, akdin muktezasına uymayan, ona mülayim olmayan ve taraflardan birisine de ek bir menfaat getiren bazı şartları adet ve teamül haline geldikleri gerekçesiyle fasit saymaktan vazgeçmiş ve istihsanen bunların sahih olduğunu kabul etmişlerdir.
Akdin muktezasına uygun olmayan ve bunu desteklemeyen, cevazına dair bir nass bulunmayan, hakkında bir örf oluşmayan ve bunların yanı sıra taraflardan herhangi birisine de bir menfaat sağlamayan şartlar ise batıl olarak görülmüş ve bu tür şartların bulunduğu bir akdin sahih söz konusu şartların ise lağv (geçersiz) olacağı ifade edilmiştir. Bir konfeksiyoncunun müşterisine sattığı bir elbiseyi üç ay kullanmamasını veya bir kitapçının sattığı bir kitabın belli bir süre okunmamasını şart koşmasını buna misal verebiliriz. Böyle bir şartın taraflardan her ikisine de bir faydası dokunmadığından dolayı, söz konusu şartın lağv olacağı ifade edilmiştir.[5] Ali Bardakoğlu, “İslâm Hukukunda Akit Hürriyeti ve Akdî Şartlar Açısından Bu Hürriyetin Sınırı”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1983, sayı: 1, s. 19-21.
Fakihlerin akit ve şart hürriyetini daraltan bu içtihatları ilk nazarda tarafların aleyhine gibi gözükse de, çoğu zaman bu şartlar sözleşmenin güçsüz ve zayıf tarafını koruyucu bir özelliğe sahip olmaktadır. Diğer yandan bu tür kısıtlayıcı tedbirler, akitlerin objektif ve şeffaf bir yapıya kavuşmasını, aldanma ve aldatmaların giderilmesini ve taraflar arasında ortaya çıkabilecek muhtemel ihtilafların ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Ayrıca İslâm hukuku, akitlerin eşitlik, adalet ve hakkaniyet ölçülerine uygun gerçekleştirilmesini sadece tarafların inisiyatifine bırakmamış ve konuyla ilgili bağlayıcı hükümler getirmiştir.
İlave bilgi için:
Dipnotlar
⇡1 | Akitte ileri sürülen şartlar üç çeşittir: Ta’likî şartlar, takyidi şartlar ve izafe şartları. Ta’likî şart, akdin varlığını ve gerçekleşmesini başka bir şeye bağlayan şartlardır. Takyidî şart, akitle birlikte şart koşulan ve akdin işleyiş ve sonuçlarına doğrudan tesir ederek onları değiştiren şartlardır. İzafe şartları ise, akdin işleyişini belli bir zamandan sonra başlatan şartlardır. |
---|---|
⇡2 | Ali Bardakoğlu, “İslâm Hukukunda Akit Hürriyeti ve Akdî Şartlar Açısından Bu Hürriyetin Sınırı”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1983, sayı: 1, s. 9. |
⇡3 | Abdurrahman Haçkalı, “İslâm Hukuku Açısından Akit Serbestisi Prensibi”, Dini Araştırmalar, 2002, sayı: 13, s. 131-133. |
⇡4 | Abdurrahman Haçkalı, “İslâm Hukuku Açısından Akit Serbestisi Prensibi”, Dini Araştırmalar, 2002, sayı: 13, s. 130-131. |
⇡5 | Ali Bardakoğlu, “İslâm Hukukunda Akit Hürriyeti ve Akdî Şartlar Açısından Bu Hürriyetin Sınırı”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1983, sayı: 1, s. 19-21. |