KISA CEVAP:
Değerli kardeşimiz,
Bahsettiğiniz hadis, kaynaklarımızda birkaç varyantı ile yer almaktadır. Bunlardan iki tanesi şöyledir:
لَا آكُلُ مُتَّكِئًا “Ben bir yere dayanarak/yaslanarak yemek yemem”, لَا آكُلُ وَأَنَا مُتَّكِئٌ “Ben bir yere dayanmış halde yemek yemem” (Buhârî, et’ime 13)
ve مَا رُئِيَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْكُلُ مُتَّكِئًا قَطُّ “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir yere dayanarak/yaslanarak yemek yediği hiç görülmemiştir.” (Ebu Davut, et’ime 17; İbn Mace, ebvabu’s-sünne, 21).
Hadiste kastedilen, o dönem daha ziyade muktedirler ve zenginler arasında cari bir âdet olan (bazı filmlerden hatırlanacağı şekilde) yanı üzerine kaykılarak, yarım yatarak yemek yemektir; herhangi bir şekilde bir yere yaslanma değildir. Yani aslen hadiste yasaklanan şey; kibir, ehl-i keyif olmak, sofra başında gereğinden fazla vakit geçirmek ve çok yemektir.
Yukarıdaki rivayetleri toplu halde değerlendiren alimlerimizin meseleyi yemek yemenin adabı ile ilintili olarak tevazu ve kibir ekseninde değerlendirdikleri görülür. Hemen hemen mezheplerin hepsinde bu davranış -kimi zaman haramlığı ve mekruhluğu üzerinden bir tartışma yürütülse de- mekruh olarak görülmüştür. Hanefilerde ise farklı görüşler olmakla beraber tercih edilen görüşe göre, şayet kibir kastıyla bu şekilde yemek yenmiyorsa -terk etmek evlâ olmakla beraber- bunda bir beis yoktur; kibir kastı varsa bu davranış biçimi harama dönüşür.[1]İbn Mâze, el-Muhitu’l-burhânî, 5/352; el-Fetâvâ’l-hindiyye, 5/337; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, 6/340, 756.
Günümüzde de gerek yanı üzere gerekse koltuk, sandalye vb. şeyler üzerine kaykılarak oturarak yemek yemenin hoş bir davranış olmadığı; hastalık, sakatlık, yorgunluk vb. herhangi bir özür ve neden olmaksızın kibir ve tekebbür kastı ile yapılması durumunda dinen mahzurlu olduğu söylenebilir.
DETAYLI CEVAP:
İlgili rivayetlerde Allah Resûlü’nün لَا آكُلُ مُتَّكِئًا “Ben bir yere dayanarak/yaslanarak yemek yemem” (Buhârî, et’ime 13) vb. şeklindeki ifadeleri ve مَا رُئِيَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْكُلُ مُتَّكِئًا قَطُّ “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir yere dayanarak/yaslanarak yemek yediği hiç görülmemiştir.” (Ebu Davut, et’ime 17; İbn Mace, ebvabu’s-sünne, 21) rivayetlerinde Allah Resûlü’nün pratikte bu davranıştan kaçınması, hoş bir davranış olmadığını göstermektedir.
Yine bu hadis, bazı kaynaklarda aynı bağlamda zikredilen أَنَا آكُلُ كَمَا تَأْكُلُ الْعَبِيدُ، وَأَجْلِسُ كَمَا تَجْلِسُ الْعَبِيدُ “Ben kölelerin yediği gibi yemek yer, ve onların oturduğu gibi oturum” (Beyhâki, Sünenü’l-kübra, 7/461) rivayeti ile “kul peygamber ile kral peygamber olmak arasında muhayyer bırakıldığı, Allah Resûlü’nün Cibril-i Emin’in işaretiyle kul peygamber olmayı seçtiği” hadisiyle beraber değerlendirilmiş ve bu tercihten sonra bir daha yaslanarak yemek yemediği ifade edilmiştir.
Yukarıdaki “Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir yere dayanarak/yaslanarak yemek yediği hiç görülmemiştir” hadisinde anlatılan O’nun bu tavrının da bu hadiseden sonra olduğu ifade edilmiştir.[2]Bedreddin el-Ayni, Umdetu’l-kârî Şerhu Sahihi’l-buhârî, 21/44; Şirbini, es-Sirâcu’l-münîr, 2/650. Ayrıca bkz. Begavi, Meâlimu’t-tenzil, 3/437; İbn Âdil, el-Lübâb fî … Okumaya devam et Zira bu davranışın tevazudan uzak olması da muhtemel olabilmektedir ki bu da hayatı boyunca tevazu abidesi olan “kul peygambere” yakışan bir şey değildir. Bu nedenle Allah Resûlü’nün bu meselede şeklî bir benzerliğe bile tavır aldığı söylenebilir.
Rivayetlerdeki مُتَّكِئًا (dayanma/yaslanma) ifadesinin keyfiyeti, çoğunlukla sağ-sol tarafından birine dayanarak geriye doğru yaslanmak şeklinde yorumlanmasının yanı sıra; sol eli üzerine dayanmak, sırtını bir şeye dayayıp sırt üstü yaslanmak, altındaki mindere tam kurularak oturmak veya bağdaş kurarak vb. olduğu şeklinde alimlerin farklı yorum ve yaklaşımları da olmuştur. Hattâbi’ye göre, burada, minderi üzerine kurularak yemek yeme kastedilmektedir. Buna göre hadisin manasının Allah Resûlü’nün bir sofranın başına oturduğunda “çok yemek muradıyla yerine/minderine tam kurularak yemek yiyen kişi/kişiler” gibi yapmadığı kastedilmektedir.
İbn Âşûr, bir yerde keyif için rahat ve uzun oturmak/kalmak maksatlı yanı üzerine yatmak ile oturmak arasında başı ve omuzları yere koymaksızın uzanma biçimi olduğunu ve bunun da o dönemde Rum, Persler ve Araplardan onlara teşebbühte bulunanların adeti olduğuna değinir. Allah Resûlü de bu nedenle “Ben (onların yanları üzere yaslanarak yedikleri gibi) yemek yemem” demiştir.[3]İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, 23/42.
Yemek yeme adabıyla alakalı diğer rivayetlere de bakıldığında; çok yememenin gerektiği, ihtiyaç ölçüsünde ihtiyaç kadar yenmesi gerektiğinin altının çizildiği görülür. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
مَا مَلأَ آدَمِيٌّ وِعَاءً شَرّاً مِنْ بَطْنٍ، بِحَسْبِ ابْنِ آدَمَ أُكُلاَتٌ يُقِمْنَ صُلْبَهُ فَإِنْ كَانَ لَا مَحَالَةَ فثُلُثٌ لِطَعَامِهِ وَثُلُثٌ لِشَرَابِهِ وَثُلُثٌ لِنَفَسِهِ
“Âdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ona belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Fakat ille de bundan fazla yiyecekse, bari midesinin üçte birisini yemeğe, üçte birisini suya ve üçte birisini de nefesine ayırsın” (Tirmizî, zühd 47; İbn Mâce, et’ime 50).
Bu gibi hadisler de nazara alındığında sofraya/yemeğin başına oturulduğunda az yemeyi netice verecek şekilde oturma, mütekebbir, çok yiyen kimseler gibi sofraya kurulmama ve tevâzu ile ve ihtiyaç ölçüsünde yemek yemenin teşvik edildiği sonucuna varılabilir.
Gerek ilgili rivayetlerdeki ifadeler gerekse sahabe ve tabiin uygulamaları bu şekilde yemek yemenin mutlak bir yasak olmadığını teyid etmektedir. Sahabeden -zayıf bir rivayet de olsa- İbn Abbas’ın bir yere yaslanarak[4]Umdetu’l-kârî Şerhu Sahihi’l-buhârî, 21/44. ve Ebu Hüreyre’nin sol eline yaslanarak/dayanarak yemek yediğinin rivayet edilmesi[5]Beyhâkî, Şuabu’l-imân, 8/117. ve tâbiînin büyüklerinden İbn Sirin ve Zühri’nin bunda bir sakınca görmemeleri de bunu gösterir.[6]Beğâvî, Şerhu’s-sünne, 11/288; İbn Battâl, Şerhu Sahihi’l-buhârî, 9/475.
Sahabe ve tabiinden kimilerinin meseledeki bu tavır farklılıklarından olsa gerektir, Şafii mezhebi literatüründe bu mesele, “hasaisu’n-nebi” yani Allah Resûlüne has hükümlerden biri olup olmadığı üzerinden de tartışılmış; ancak genel yaklaşıma göre, yaslanarak yemenin, yemek âdâbına aykırı olduğu, bu yönüyle, tevazuun bir göstergesi olarak bundan uzak durmanın tüm Müslümanlar adına bir gereklilik olduğu üzerinde durulmuştur.[7]Beğâvi, et-Tehzîb fî fıkhi’l-imam eş-Şâfiî, s.5/218.
Şafii literatürdeki haram-mekruh arasındaki tartışmanın, Rafii ve Nevevî gibi önde gelen Şafiî fakihlerin mekruh görüşünü tercih etmeleri[8]Rafii, el-Azîz Şerhu’l-vecîz, 7/437; Nevevî, Ravdatu’t-tâlibîn, 7/5, 340. ile kendilerinden sonraki literatürde de mekruh görüşünün yerleşik görüş olmasını netice verdiği söylenebilir.[9]Demirî, en-Necmü’l-vehhâc fî şerhi’l-minhâc, 7/389.
Maliki ve Hanbeli literatürde de aynı görüşün paylaşıldığı görülür.[10]Behûtî, Keşşafu’l-kınâ, 12/40; Karafi, ez-Zahîre, 13/257; İbn Cizzî, el-Kavânînu’l-fıkhiyye, 288. İmam Malik’e “sol elini yere dayayarak yemek yiyenin durumu” sorulduğunda o, buna dair bir şey bilmediğini ancak kendisinin bundan sakındığını ve hoş görmediğini ifade etmiştir.[11]Bâcî, el-Muntekâ Şerhu’l-muvatta, 7/247.
Hanefi alimlerden İbn Abidin, meselenin kibir etrafında döndüğünden hareketle tekebbür olmaması şartıyla bir yere yaslanarak yemek yemenin, terk etmek evlâ olmakla beraber, caiz olduğunu, ancak tekebbür ifadesi olarak yapıldığında haram olacağını söyler. Zira ona göre bu, mütekebbir kralların âdetidir.[12]İbn Abidin, Reddu’l-muhtâr, 6/756.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz; bu meselede mutlak bir yasaklık söz konusu olmayıp yemek yemenin adabına aykırı ve tevazudan uzak -şeklî de olsa- kibir göstergesi bir davranış olması nedeniyle hoş karşılanmamıştır. İbn Abidin’in dediği gibi bu şekilde yemek yemek şayet kibir/büyüklenme gibi bir saik ile yapılıyorsa harama dönüşür.[13]İbn Abidin, Reddu’l-muhtâr, 6/756. Bunda ittifak olduğu da ifade edilmiştir.[14]el-Mevsûatu’l-fıkhiyye, 34/170. Böyle bir kasıt yoksa, hele bir de yorgunluk, hastalık veya başka bir özre dayanıyorsa bir sakıncası yoktur.
Selametle kalınız.
Dipnotlar
⇡1 | İbn Mâze, el-Muhitu’l-burhânî, 5/352; el-Fetâvâ’l-hindiyye, 5/337; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, 6/340, 756. |
---|---|
⇡2 | Bedreddin el-Ayni, Umdetu’l-kârî Şerhu Sahihi’l-buhârî, 21/44; Şirbini, es-Sirâcu’l-münîr, 2/650. Ayrıca bkz. Begavi, Meâlimu’t-tenzil, 3/437; İbn Âdil, el-Lübâb fî ʿulûmi’l-Kitâb, 14/487. |
⇡3 | İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, 23/42. |
⇡4 | Umdetu’l-kârî Şerhu Sahihi’l-buhârî, 21/44. |
⇡5 | Beyhâkî, Şuabu’l-imân, 8/117. |
⇡6 | Beğâvî, Şerhu’s-sünne, 11/288; İbn Battâl, Şerhu Sahihi’l-buhârî, 9/475. |
⇡7 | Beğâvi, et-Tehzîb fî fıkhi’l-imam eş-Şâfiî, s.5/218. |
⇡8 | Rafii, el-Azîz Şerhu’l-vecîz, 7/437; Nevevî, Ravdatu’t-tâlibîn, 7/5, 340. |
⇡9 | Demirî, en-Necmü’l-vehhâc fî şerhi’l-minhâc, 7/389. |
⇡10 | Behûtî, Keşşafu’l-kınâ, 12/40; Karafi, ez-Zahîre, 13/257; İbn Cizzî, el-Kavânînu’l-fıkhiyye, 288. |
⇡11 | Bâcî, el-Muntekâ Şerhu’l-muvatta, 7/247. |
⇡12 | İbn Abidin, Reddu’l-muhtâr, 6/756. |
⇡13 | İbn Abidin, Reddu’l-muhtâr, 6/756. |
⇡14 | el-Mevsûatu’l-fıkhiyye, 34/170. |