Zekâtın en önemli maksatlarından biri öncelikli olarak toplumdaki fakir ve yoksul insanların maddeten desteklenip zaman içerisinde onlara insanlık onuruna yakışır bir hayat standardı kazandırmaktır. Kur’ân bu konuda zekâtın sarf edileceği yerleri zikrederken ilk olarak fakirler sınıfını ele almıştır. Bununla birlikte sadece fakirlere tahsis edilemeyecek olan bu mükellefiyet için farklı alternatif gruplar da yine zekâtın sarf yerleri arasında zikredilmiştir.
Tevbe Suresi 60. ayette geçen ve zekâtın verilebileceği yerlerden biri olarak sayılan “Fi sebîlillah = Allah yolunda” kavramı, taşıdığı anlamlar itibariyle birçok manayı içerisine almaktadır.
İslâm âlimleri, “fî sebîlillah” kavramını cihad eden gaziler olarak yorumlamışlardır. Günümüzde Allah yolunda yapılan hizmetlerin çerçevesi çok genişlemiştir ve bu işin yapıldığı en önemli alan da İslâm’ı anlatan, İslâmî değerlerle donatılmış bir nesil yetiştirmek için yapılan eğitim faaliyetleri olsa gerektir. Ayrıca cihad, Allah ile kulları arasındaki engelleri bertaraf edip, insanlarla Allah’ı buluşturma ameliyesidir.
Kur’ân’ın zekât verilecek sekiz sınıfı bildirmesi, zekâtın sadece fakir ve yoksullara tahsis edilemeyeceğini, bunun dışında da mükellefler için değişik alternatifler olduğunu ifade etmesi kanaatimce önemlidir. Zira zekât farziyyetinin yerine getirilmesinde kişilerin bulundukları çevre ve şartlar itibariyle her zaman fakir insanlara ulaşma imkânları olmayabilir. Bu durum, sorumluluk duygusuyla hareket eden insanlar için problem haline getirilmemelidir. İşte bu noktada, zekâtın verileceği sınıflar mükellefler için bu görevin yerine getirilmesinde değişik alternatifler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle “fî sebîlillah” kavramına girebilecek her anlam zekatın verilebileceği yer olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Objektif bir bakışla zekât mükellefiyetini yerine getirebilecekler için “fî sebîlillah” ifadesinin dışındaki alternatif yerlere zekât vermenin imkanı kalmadığı farz edilse bile, bu kavram, mükelleflerin sorumluluklarını yerine getirebilmesi adına diğer yedi kategoriyi de kapsayabileceği gibi, kendi anlam içerisine girebilecek diğer anlamları da kapsamı içerisine alabilecektir.
Muasır ilim ehli, bu kavramın genelde tek bir anlama hasredilemeyip her türlü hayır işlerini kapsayacağını ifade ederek, özelde de Kur’ân ilimleri ve toplumun faydasına olan diğer ilimlerle iştigal eden kişilerin maişetleri, dul kadınlar ve yetimler lehine yapılan hayır işleri, öğrencilere, okullara, hastanelere yapılan harcamalar, İslâm’ın esaslarına davet etmek için merkezlerin kurulması, her dilde yayın yapabilecek bilimsel yayın kuruluşları tesis etmek gibi pek çok hayır hizmetlerinin de dahil olduğunu ve bu gibi yerlere de zekat fonundan harcamanın yapılabileceğini ifade etmektedirler.
Özellikle asrımızda inanan insanlara düşen sorumluluk açısından “fî sebîlillah” kavramı kişilere bir çok alternatifler sunabilmektedir. Allah Resulü’nün (sas) asr-ı saadette bu konudaki ufuk açıcı uygulamaları 21. yüzyıl ve hatta daha sonraki dönemlerde mesuliyet sahibi insanlar için ayrı bir önem arz etmektedir. Kanaatimizce zekât ve diğer maddi fonlarla yapılan eğitim faaliyetleri sayesinde insanlık yeniden İslâm’ın hayat veren soluklarını tanıma imkânı bulacak ve gönüller Allah’la buluşabilecektir. Bu yolda yapılacak infak ve harcamalar da “fî sebîlillah” çerçevesinde olacaktır.
Kaynak: Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 77, Mürteza Köse