İçindekiler
Kâinat Bir Tecellîler Sahnesi
Varlığın esası İlâhî isimler ve onların tecellîleridir. Cenâb-ı Hak bizim bilebildiğimiz yahut bilemediğimiz bütün isimleriyle değişik tecellîlerde bulunmuştur ve her an bulunmaya da devam etmektedir. “O, her an ayrı bir tecellîde bulunmaktadır” meâliyle verebileceğimiz Rahmân Sûresi’nin 29. âyeti tam da bu hususu dile getirir. Kâinat, eşya ve insan da, İlâhî isimlerin değişik tecellîlerinden, daha hassas ve ince bir ifade ile bu tecellîlerin dalga boyundaki yansımalarından ibarettir. Güzel bir nazımda bu hakikat şöyle dile getirilir:
“Söyler Seni yüz bin dil ile dağlar, dereler,
Her yanda tül tül esmâ ve sıfâtın görünür.
Duyunca adını her gönül ürperir-inler,
Çehreler büyülü bir mehâbete bürünür…”[2]Kırık Mızrap, Gülen, sh. 296
Evet, Hak dostlarına göre Esmâ-i İlâhiye, kâinat, eşya ve insan hakikatinin esasıdır. Bütün varlık ve varlıktaki icraat-ı sübhaniye o ilâhî isimlere dayanır. Dünyanın üç yüzünden biri bu Esmâ-i İlâhiyeye bakmaktadır. Kendine bakan yüzünden dolayı sevilmeye lâyık olmayan hatta mel’ûn kabul edilen dünya, esmâ-i hüsnânın bir tecelligâhı ve âhiretin mezrası olması hasebiyle mahbub addedilmiştir.
İslâm âlimleri, özellikle de hâl erbabı diye isimlendirdiğimiz sûfîler, pek çok düşünce ve mülâhazalarını esmâ-i hüsnâ üzerine bina etmişler; varlığın gayesini, yaratılışın amacını, hayatın mânâsını bu isimlerin penceresinden bakarak vuzûha kavuşturmaya çalışmışlardır. Ulemadan yüzlerce belki binlercesinin o isimlerin üzerinde hassasiyetle durmaları, anlamaya çalışmaları, anladıklarını mücelletlere sığmayacak kadar manzum yahut mensur şerh ve izahlarla ortaya koymaları o güzel ve ulvî isimlerin muallâ ve müstesna konumlarını hatırlatma bakımından çok önemlidir.
Ayrıca hatırlamamız gerekir ki, Cenâb-ı Hakk’ın kâinat-taki icraatlarının, O’nun güzel isimlerinin tecellîlerinden ibaret olmasından dolayı, Kur’ân-ı Hakîm’in pek çok yerinde, bir mesele anlatıldıktan sonra âyetler, “İnnallahe Semîun Basîr”, “İnnehû Hüve’s-Semîu’l-Basîr”, “İnnallahe alâ külli şey’in Kadîr” gibi ifadelerle, o mevzudaki isim ya da isimlerin bir fezleke olarak zikredilmesiyle tamamlanmıştır.
Esmâ-i Hüsnâ ile Zikir ve Dua
O değerlendirme yollarından biri belki en önemlisi de zikir ve duada Esmâ-i Hüsnâ’ya yapışmaktır. Zikir diğer bütün ibadetleri bir şemsiye gibi kuşatan çok önemli ve şümullü bir vazifedir, bir kulluk borcudur; lisanın kendine göre bir zikri olduğu gibi, kalbin, bedenin ve vicdanın diğer rukünlerinin de kendilerine göre zikirleri, Allah’ı anma usûl ve yolları vardır.
Dille yapılan zikir denilince akla ilk olarak, Cenâb-ı Hakk’ı bütün güzel isimleriyle yâd etmek gelmektedir. Bu da o isimlerin ya tek tek ya da birkaçının bir arada tekrarlanması yoluyla olur. M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu konuya değindiği bir sohbetinde şunları söyler: “Bir mürşidin irşadı ve gözetiminde, o en güzel isimlerden bazıları belli bir sayıya göre söylenmektedir. Sayı mevzuunda Kitap ve sünnette kat’î bir şey yoktur. Fakat selef-i sâlihînden bazıları, o mübarek isimleri ebced hesabındaki karşılıklarına göre çekmişlerdir.
Meselâ, Allah lafz-ı celâlinin ebced karşılığı 66’dır. Zikir sırasında bu lafz-ı celâli bazıları 66 kez, bazıları da 66’nın katları adedince tekrar etmişlerdir. Bununla beraber, esmâ-i İlâhiye’den hangisinin sizin üzerinizde gâlip ve hâkim olduğunu biliyorsanız, o isme devam etmenizi tavsiye etmişlerdir. Meselâ ‘Latîf’ ismine mazhar olabilirsiniz. O zaman her namazdan sonra onu 129 defa söylersiniz.”[4] Gurbet Ufukları, sh. 173
Her insanda bütün Esmâ-i Hüsnâ’nın muhtelif tecellîleri olmakla beraber, bir ya da birkaç ismin daha gâlip olması hususunu Üstad Bediüzzaman şöyle bir misâlle anlatır: “Meselâ, İsa (aleyhisselâm) sair esmâ ile beraber Kadîr ismi onda daha gâliptir. Ehl-i aşkta Vedûd ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir.”(Sözler, sh. 355)
Önemli Bir Nokta
Esmâ-i Hüsnâ ile Teveccühte Örnek Yakarışlar
- “Allah’ım! Senin güzel isimlerini, ulvî sıfatlarını, kitaplarında indirdiğin ve peygamberlerine bildirdiğin kelimelerini şefaatçi yaparak günahlarımızı bağışlamanı diliyoruz.”
- “Senden, Zâtın, güzel isimlerin ve ulvî sıfatların hakkı için ve Efendimiz Muhammed Mustafa hürmetine, bize dünyada ve ukbâda rahmetinle muamele etmeni ve teveccühünü üzerimizden hiç eksik etmemeni dileniyoruz.”
- “Hâfiz (koruyup kollayan, himaye eden) isminle ve sevdiğin kullarını sıyanet edip koruduğun diğer isimlerinle bizi de muhafaza buyur!”
- “Bizi hükmünden ve icraat-ı sübhaniyenden hoşnut, sağanak sağanak yağdırdığın lütuflarının şükrüyle gerilmiş, Zâtını ve isimlerini yâd etmekten engin bir haz duyan ve Sana kavuşmaya karşı her zaman iştiyakla dopdolu olan kullarından eyle!”
- “Allah’ım! Esmâ-i Hüsnâ’sı (güzellerden güzel isimleri) ile kâinat üzerinde tecellîlerde bulunan ve bütün eşya, tecellîlerinin değişik karelerinden ibaret olan Zât-ı Ecell-i A’lâ Sensin.
Bizi isimlerinin ve sıfatlarının nurlarıyla nurlandır!
Her şeyi doğru görüp doğru değerlendirmemiz için, nezd-i ilâhinden sıfatlarının ve isimlerinin nurlarını yağdır gönüllerimize.!”
Dipnotlar
⇡1 | Fethu’l-Bâri, 13/378; Şerhu’n-Nevevî alâ Sahîh-i Müslim, 17/6; Tuhfetü’l-Ahvezî, 9/338 |
---|---|
⇡2 | Kırık Mızrap, Gülen, sh. 296 |
⇡3 | Sözler, sh. 462-464 |
⇡4 | Gurbet Ufukları, sh. 173 |
⇡5 | Kalbin Zümrüt Tepeleri, 2/316 |
⇡6 | Örnek olarak bkz. Mealli Dua Mecmuası, Gülen, sh. 227 |
⇡7 | M. Ahzab, İbn Arabî cildi, sh. 211 |
⇡8 | M. Ahzab, Nakşebendî cildi, sh. 227 |
⇡9 | “Sözümüzü dua ile bağlayalım, zira söz cevher bile olsa kısa tutmak iyidir” mânâsında Nef’î’ye ait iki mısra. |