Değerli kardeşimiz,
Mecelle ikrah durumunu şöyle tarif etmiştir: “İkrah, bir kimseyi korkutmak suretiyle, rızası olmaksızın, bir iş işlemek üzere haksız yere zorlamaktır.” İşte malına veya canına yönelen bir tehdit karşısında zorla karısını boşayan bir kimsenin (mükrehin) nikâhının geçerli olup olmayacağı fukaha arasında ihtilafın bulunduğu bir meseledir.
Ebû Hanîfe mükrehin talâkını geçerli saymıştır, çünkü ikrah altında bulunan bir kimsenin söz konusu fiili işlemeye rızası olmasa da irade ve ihtiyarı vardır. Dolayısıyla boşama mükrehin kendi iradesiyle tercih ettiği bir sonuçtur. Ebû Hanîfe’nin bu görüşünün delili, Kur’ân’daki boşama âyetlerinin mutlak olmasının yanı sıra Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) nakledilen şu hadis-i şeriftir:
كُلُّ طَلَاقٍ وَاقِعٌ اِلَّا طَلَاقُ الصَّبِيِّ وَالْمَعْتُوهِ “Küçük çocuğun ve akıl hastasının dışında her boşama câizdir.” (Zeylaî, Nasbu’r-Râye, 3/221.)
Konuyla ilgili bir diğer rivayet ise şu şekildedir.
Kocasına öfkelenen bir kadın, onu uykuda yakalayarak göğsünün üzerine oturmuş ve bıçağı boğazına dayayarak şöyle demiştir: “Beni üç defa boşamazsan seni boğazlarım.” Kocası da üç talâkla onu boşamış ve Allah Resûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek bu boşamanın hükmünü sormuş, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de boşamanın geçerli olduğunu söylemiştir. (Zeylaî, Nasbu’r-Râye, 3/222.)
Hanefîlerin dışında kalan diğer üç mezhep imamı ise mükrehin talâkını geçersiz saymışlardır. Onlar da bu durumu Kur’ân’da mükrehin küfür sözü söylemesine ruhsat verilmesine kıyas etmişlerdir. Delil olarak kullandıkları hadisler ise şunlardır:
لَا طَلَاقَ وَلَا عَتَاقَ في غِلَاقٍ “İğlak[1]İglak kelimesi, gazap, dehşet, zorlama gibi muhtelif manalara geldiği için bu hadisin hükmü hakkında da ihtilaf olmuştur. sırasında boşama ve köle azadı yoktur.” (Ebû Dâvud, talâk 8.)
إِنَّ اللّٰهَ تَجَاوَزَ لِي عَنْ أُمَّتي مَا وَسْوَسَتْ بِهِ صُدُورُهَا مَا لَمْ تَعْمَلْ أَوْ تَكَلَّمْ “Şüphesiz Allah, ümmetimden sadırlarının kendilerine vesvese verdiği şeylerden bunlarla amel etmedikleri veya bunları (başkalarına) konuşmadıkları sürece (kendilerini cezalandırmaktan) vazgeçmiştir.” (Buhârî, talâk 44.)
Osmanlı Hukûk-u Aile Kararnamesi de 105. maddede bu görüşü kanunlaştırmış ve ikrah ile vuku bulan talâkın muteber olmayacağını söylemiştir.[2]Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, s. 368.
Selametle kalınız.
Hikmet.net
Dipnotlar