İçindekiler
KABİR HAYATI
Ölümden sonraki hayat iki aşamada gerçekleşecektir. Bir diğer ifadeyle insan, ölümden sonra iki alemden geçecektir. Birincisi dünya gibi sona erecek olan kabir âlemi[1] İmansız bir kimse için, korkunç ve çürüten bir yer olarak görülen kabir, iman gözlüğüyle bakıldığında, saadet yurduna açılan sevimli bir koridor olarak görülür. , diğeri, hiç bir şekilde sona ermeyecek olan ahiret alemidir.
Kabir hayatı, berzah hayatı diye de anılır. Berzah, kelime itibarıyla, iki şey arasındaki perde, set ve engel demektir. Istılahı olarak ise; ölümden sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları alem, kabir âlemi, dünya ve ahiret arasındaki koridor, bir bekleme salonu manalarına kullanılmaktadır.
Berzah, dünyayla ahiret arasında bir köprüdür. Nitekim bu ifade Kur’an’da hem kelime anlamında hem de ıstılah anlamında kullanılmıştır.[2] Lügat anlamı için bkz. Rahman suresi, 55/20. Istılah anlamı için bkz. Mu’minûn suresi, 23/100.
Kur’an’da kabir azabının varlığına işaret eden birçok ayet vardır. Bunlardan Mu’min suresinde geçen bir ayette şöyle buyrulur:
“… Onlar (Firavun ailesi) sabah-akşam ateşe arz edilirler. Kıyamet koptuğu gün de, (görevli meleklere) ‘Firavun’un adamlarını azabın en ağırına sokun!’ denilir.”[3] Mu’min suresi, 40/46. Keza bkz. Mu’min suresi, 40/11; Bakara suresi, 2/28.
Bu ayette gayet açık bir şekilde Kıyamet kopmadan önceki bir azaptan söz edilmektedir ki, bu kabir azabından başka bir şey değildir. Firavun ailesinin ateşe arz edildiklerinin bildirilmesinden sonra, arkadan/kıyamet koptuğu gün de …’ şeklinde gelen ifade bunu teyit etmektedir.
İnsanın ölümüyle kabir hayatının başlayacağının bildirildiği bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur:
“Kabir (berzah), ahiret duraklarının ilkidir. Orada kurtulana ondan sonrası daha kolaydır. Eğer orada kurtulamazsa ondan sonrası daha zordur.” (Tirmizi, Zühd 5.)
Her insan ister normal bir ölüm sonucunda toprağa verilmiş olsun, ister boğularak denizde kalsın, ister yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatını yaşayacak ve arkasından diriltilecektir. Bu ara alemde inkarcılar acı ve sıkıntılı bir hayat, inananlar ise amellerinin durumuna göre mutlu ve sıkıntısız bir hayat geçireceklerdir. (Bkz. Tirmizi, Cenaiz 70.)
Hadislerde, münker ve nekir adlı iki meleğin insanlara ‘Rabbın kimdir? Peygamberin kimdir? Kitabın hangisidir?’ şeklinde sorular yönelteceği ve alacakları cevaplara göre onlara muamele edeceği, haber verilir. (Bkz. Tirmizi, Cenaiz 70; Müsned, 3/126.)
Kabir azabını kabul etmeyenler, “Organizma halindeki canlıya ancak azap edilebilir.” veya “Azabı ancak canlı duyabilir, terkip bozulunca ölü azap duymaz.” tarzında itirazlarda bulunurlar. İnsan, sahip olduğu hayat şeklinin hep bu terkiple (organizmayla) olduğunu görüp durduğu için, hayat için, organizmayı ‘olmazsa olmaz’ sanıyor. Diğer bir ifadeyle, Allah’ın bu terkibe ihtiyaç bırakmayan farklı bir hayat şekli yaratabileceğini düşünemiyor.
Esasında insanın bilgi ve idrak sınırlarını aşan bir hayat boyutunu ifade eden kabir hayatı konusunda yapılması gerekenin en doğrusu, -o hayatın ve oraya ait azabın keyfiyetiyle meşgul olmadan- Allah ve Resulü’nün verdiği haberleri tasdik edip orası için hazırlıklı olmaktır.
HAŞİR VE MAHŞER AHVALİ
Lügatte, toplamak, bir araya getirmek ve sevk etmek manalarına gelmekte olan haşir, dini bir ıstılah olarak, ‘Kıyamet gününde dirilişi müteakiben bütün yaratıkların toplanmasını ve toplanma yerine sevk edilmesini‘ ifade etmektedir. Kur’an, haşrin, bütün insanların bir araya toplandığı (Hûd suresi, 11/103) ve gerçekte kimin kazanıp kimin aldandığının ortaya çıkacağı bir gün olduğunu bildirir (Bkz. Teğabun suresi, 64/9). Yine Kur’an’a göre, haşir yerinde (mahşerde) toplanacak olan insanların görecekleri muamele, dünyadaki yaşayışlarına göre olacaktır.
Nitekim Kur’an’da, burada Allah’tan yüz çevirenlerin o gün kör olarak haşrolunacağı, kafirlerin yüzlerinin siyah ve kederli, mü’minlerinkinin ise parlak ve sevinçli olacağı (Bkz. Al-i İmran suresi, 3/106-7; Abese suresi, 80/38-43.) haber verilir. (Taha suresi, 20/124-126.)
Mahşerde haşrolunacakların durum ve ahvaliyle ilgili Allah Resulü’nden (aleyhissalatu vesselam) varid olan hadislerde ise mahşerin beyaz ve parlak bir düzlük olduğu, insanların çıplak, yalınayak, sünnetsiz ve kusursuz olarak haşrolunacağı bildirilir.[4]Bkz. Buhari, Rikik 44, 45; Müslim, Cennet 14; Tirmizi, Tefsir 18. Teklife muhatap olanların haşri hususunda bir ihtilaf söz konusu olmazken hayvanat ve haşeratın -ki bunlara teklif yoktur- … Okumaya devam et Kıyametin kopması ve dirilişin vuku bulmasından sonra mahşerin safhaları başlar. Bunları sırasıyla kısaca ele alalım.
AMEL DEFTERLERİNİN DAĞITILMASI
İnsanların mahşer denilen alanda bir araya getirilmesinden sonra, kendilerine dünyada iken sarf ettikleri her bir sözün ve yaptıkları her bir işin kaydedildiği ‘amel defterleri‘ dağıtılır. Bu defterlerin mahiyeti bilinmemektedir. Bu itibarla onların bu dünyadaki defterlere benzetilmesi isabetli bir yaklaşım değildir. Melekler tarafından tutulmuş bu defterler/kayıtlar hakkında Kur’an’da şöyle buyrulur:
“(Artık) kitap ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. ‘Vay halimize’ derler, bu nasıl bir kitapmış; küçük-büyük bir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş. (Onlar) böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf suresi, 18/49)
Kur’an-ı Kerim, amel defterlerinin cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verildiğini bildirir. Defteri sağdan verilenlere ‘ashab-ı yemin’, soldan veya arkadan verilenlere ise, ‘ashab-ı şimal’ adı verilir. Defterlerin sağdan verilmesi iyi bir sonucun, soldan verilmesi de azabın habercisidir. (Bkz. İnşikak suresi, 84/7-11.)
HESAP VE SUAL
Mahşer yerinde herkesin Allah nezdindeki yerine ve derecesine göre uzun yahut kısa süren bir bekleyişi olacaktır. Burada insanlar, aracı olmaksızın Allah tarafından hesaba çekilecektir. Hadis-i şeriflerde mü’minlerin sorulan sorulara kolaylıkla cevap vereceği bildirilirken, inkarcıların ise, inceden inceye bir hesap ve sorgulamadan geçirileceği haber verilir. (Bkz. Buhari, Rikak 49; Müslim, Zekat 20.)
Hesap ve sorgulama sırasında amel defterlerinden başka, gerektiğinde insanların uzuvları (Bkz. Fussilet suresi, 41/21) ve yeryüzü de insanın yaptıklarına şahitlik edecektir (Bkz. Zilzal suresi, 99/4). Zerre miktar hayır işleyenin mükafatını, kötülük işleyenin cezasını göreceği sorgu ve hesap sırasında insanlar, şu beş şeyin hesabı sorulmadan bırakılmayacaklardır:
- Ömrünü nerede tükettiği,
- Gençliğini nasıl geçirdiği,
- İlmini hangi yolda kullandığı ve onunla nasıl amel ettiği,
- Malını nerede kazanıp nerede harcadığı,
- Bedenini nerelerde kullanıp yıprattığı. (Bkz. Tirmizi, sıfatu’l-kıyame 1.)
MİZAN
Kelime olarak ‘terazi‘ anlamına gelir. Mizandan bizim anlamamız gereken ise, Allah’ın takdir ettiği tarzda amellerin tartılmasıdır. Yalnızca Allah’ın keyfiyetini bildiği bu mizan hakkında bir fikir yürütmemiz mümkün değildir. İç yüzünü bilemediğimiz bu hususi tartıda, iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenler kurtuluşa erecek, hafif gelenler ise Cehennem’e gideceklerdir. (Bkz. Karia suresi, 101/6-9.)
Mizanla alakalı olarak Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Biz Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu (bu teraziye) getiririz. Hesap gören olarak Biz (herkese) yeteriz.” (Enbiya suresi, 21/47)
SIRAT
Cehennem üzerinde bulunan, herkesin üzerinden geçecegı ve geçmeye muvaffak olamayanların Cehennem’e düşeceği bir köprüdür. Sıratın gerçek mahiyeti hakkında da kesin bir şey söylemek zordur. Ancak böyle bir geçiş, Allah’ın bildiği ve takdir ettiği keyfiyette mutlaka olacaktır.
Hadis-i şeriflerde, Cehennem’in üzerine kurulacak sırattan ilk geçenin Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ümmeti olacağı ve bu geçiş esnasında insanların amellerine göre bir kolaylık veya zorluk yaşayacakları bildirilir. (Bkz. Buhari, Ezan 129; Müslim, İman 81.)
Geçilmesi iman ve amel sahipleri için gayet kolay, inkarcılar için ise oldukça çetin olan bu köprüyü, insanın ‘dünya hayatı boyunca iyi ya da kötü amelleriyle inşa ettiği bir köprü‘ olarak yorumlamak da mümkündür. Şöyle ki, insanın buradaki amelleri onun önüne köprü olarak konur. Bu cümleden olarak, onun güzel amelleri onu sahil-i selamete (Cennet’e) ulaştıracak sağlam bir köprü vazifesi görürken, yanlış ve bozuk amelleri ise onun Cehennem’e düşmesine sebep olacak çürük bir köprü fonksiyonu görür. Doğrusunu Allah bilir.
KEVSER HAVZI
Hadislerde bildirildiğine göre Kıyamet gününde her peygambere ihsan edilecek bir havuz vardır. Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) verilen havuzun suyu ise, rengi sütten beyaz, kokusu miskten daha güzel olup bu sudan bir kere içen bir daha susamayacaktır. Kıyamet gününde bu havzın başına ilk varıp ondan su içen Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) olacaktır.
Sırasıyla Allah yolunda çaba sarf eden ve İslam’a hizmette bulunan mü’minler bundan istifade edeceklerdir. Hadislerde havzın başında cereyan edecek hadiselerle ilgili olarak şu bilgiler de yer alır:
Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) burada ümmetini beklerken, hayattayken gördüğü ve bildiği bazı insanların Cehennem’e doğru götürüldüğünü gördüğünde, ‘Onlar benim ashabım ya Rabbi!’ diye ıstırap duyacağı, bunun üzerine O’na ‘Onların istikametlerini koruyamayıp sonradan geriye (eski hallerine) döndükleri, çizgi dışına çıktıkları‘ haber verilecektir. (Bkz. Buhari, Fiten 1, Cenaiz 73, Rikak 45; Müslim, Salat 53.)
Kur’an’da “Şüphesiz ki biz sana Kevseri verdik.” (Kevser suresi, 108/1) ayetinde geçen Kevser de, tefsirlerde umumiyetle havuz olarak yorumlanmıştır. Bu sebeple de Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Kıyametteki havuzu için, ‘Havz-ı Kevser’ denilmiştir.
Kaynak: Bir Müslümanın Yol Haritası
Dipnotlar
⇡1 | İmansız bir kimse için, korkunç ve çürüten bir yer olarak görülen kabir, iman gözlüğüyle bakıldığında, saadet yurduna açılan sevimli bir koridor olarak görülür. |
---|---|
⇡2 | Lügat anlamı için bkz. Rahman suresi, 55/20. Istılah anlamı için bkz. Mu’minûn suresi, 23/100. |
⇡3 | Mu’min suresi, 40/46. Keza bkz. Mu’min suresi, 40/11; Bakara suresi, 2/28. |
⇡4 | Bkz. Buhari, Rikik 44, 45; Müslim, Cennet 14; Tirmizi, Tefsir 18. Teklife muhatap olanların haşri hususunda bir ihtilaf söz konusu olmazken hayvanat ve haşeratın -ki bunlara teklif yoktur- haşrinde Ehl-i Sünnet ve Mutezile arasında ihtilaf olmuştur. Ehl-i Sünnet, ‘hayvanlar da haşrolunacaktır, fakat bunların haşri bir karşılık için olmayacaktır; Cenab-ı Hakk’ın sorularına cevap verdikten sonra toprak olacaklardır.’ demiştir. Mutezile’nin görüşü ise şöyledir: Teklife muhatap varlıkların haşrolunması gibi hayvanat da, devamlı kalmak üzere haşrolunacaktır. (Bkz. Bağdadi, Usülu’d-Din, s. 236; Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, s. 226.). |