Soru çelişkili bir mantık oyunudur ve tek kelimeyle demagojidir. “Allah’tan büyük” ve “yaratmak” kavramları birlikte sunulmuş ve sonucu olmayan bir soru ortaya atılmıştır. Allah’ın büyüklüğü denilince çok şeyler hatıra gelir. Meselâ, bunlardan birisi ezeliyettir. Allah ezelîdir, varlığının evveli yoktur. Buna göre soru şöyle oluyor: Allah kendisinden daha önce var olan bir mahlûk yaratabilir mi?
Büyüklüğün bir yönü de sonsuz kudrettir. Buna göre soru şu şekli alır: Allah kendi sonsuz kudretinden daha fazla kudrete sahip bir mahlûk yaratabilir mi? Yaratılan, sonradan olmuş olacağından onun için ezeliyet düşünülemeyeceği gibi, yaratılan bir varlığın kudreti de sonradan verilmiş olacağından böyle bir kudretin sonuz olması da muhaldir. Buna göre soru, bir cevap almaktan çok zihin bulandırmaya yönelik bir oyundur. Bu sorununun bir cevabı olamayacağını soru sahipleri de pek âlâ bilmektedirler.
Bu soruyu çeşitli yönlerden incelemek mümkündür.
Birincisi, soruda çelişki söz konusudur. Bu soruyu soranlar, yaratıcı ve bir olan Allah’tan, varlığı muhal olan bir ortak yaratmasını istiyorlar. Sonra mahlûk olacak o yaratığın yaratıcıdan daha büyük olabileceğine ihtimal vermekle, apaçık bir çelişki sergiliyorlar.
Yaratılanla yaratıcının hiçbir cihetle birbirine benzemeyeceği açık bir gerçektir. Bir insan, yazdığı kitaplara ve bir usta ortaya koyduğu eserlere benzemeyeceği gibi, Allah da mahlûkatına hiçbir cihetle benzemez.
İkincisi, bu soruda, hayal ile gerçek birbirine karıştırılmıştır. Hayalen gökyüzündeki koca güneşin gelip cebimize girmesi mümkün olduğu hâlde, bu olayın gerçekleşmesini akıl kabul edemez.
Üçüncüsü, bu soru ile yaratılması düşünülen varlığın şu anda mevcut olmadığı kabul edilmektedir. Hayal edilen varlığın yaratılması, Allah’tan beklenmekte, böylece Allah’ın yaratıcı olduğu, o hayalî varlığın ise mahlûk olacağı kabul edilmektedir. O hayalî varlığın yaratılması, Allah’tan istendiği gibi, onun büyüklüğü, gücü, dirayet ve azameti de Allah’tan istenmektedir.
Bu öncüllerden, Allah’ın nihayetsiz büyük, yegâne yaratıcı, ezelî ve ebedî mutlak kâdir olduğu; o mevhum varlığın ise yaratılmaya muhtaç, aciz, zelil, miskin olduğu sonucu çıktığı hâlde, tam tersine o hayalî varlığın Allah’tan büyük olup olmayacağı sorulmaktadır.
Soru ile yapılmak istenen kıyas, çelişkili hükümlere dayandırılmıştır. Dolayısıyla, bu sorunun iddia olma vasfı yoktur. Meselâ “Sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilir mi?” sorusu, böyle çelişkili bir varsayıma dayanır. Bu sebeple hiçbir ilmî değere sahip değildir. Çünkü sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki, böyle bir soru sorulabilsin. Eğer sonsuz sınırsız bir büyüklüğün sembolü ise, hiçbir rakam, sonsuz ile kıyaslanamaz. Sonsuzdan büyük bir rakam düşünülse, o zaman da sonsuzluk gerçeği ortadan kalkar. Sonlu bir rakamın, sonsuzdan büyük olma çelişkisi ve imkânsızlığı ortaya çıkar. Bu soru da çelişkili kıyaslardan olduğu için mantıkça ve ilim bakımından hiçbir kıymeti yoktur.
Bu soru ile, bir yazarın, yazmış olduğu kitaba, kendi bilgisinden daha fazla bilgi koyması, güneşin kendi ışığından fazlasını bir su damlacığına vermesi gibi bir muhal talep edilmektedir. “Allah, kendinden daha büyük bir varlık yaratabilir mi?” sorusu, “Allah kendi kemâlinden daha fazlasını, bir mahlûka verebilir mi?”, “Yarattığı o mahlûk kâmil, kendisi eksik olabilir mi?” anlamına gelir. İlim adamları, üç çeşit varlık mertebesi olduğundan söz ederler: Vacip (olması zaruri), mümkin (olup olmama ihtimali aynı olan), mümteni (varlığı imkânsız).
Mesela bir heykel ve onu yapan heykeltıraş düşünelim. Heykele nispetle heykeltıraşın olması vaciptir. Yani hiçbir heykel heykeltıraş olmadan olmaz (İğnenin ustasız, harfin katipsiz olamayacağı gibi.). Bu heykel yapılmadan önce, heykeltıraş için onu yapıp yapmamak mümkindir. Yani isterse yapar isterse yapmaz. Heykeltıraşa nispetle heykelin daha usta, daha yetkin, daha güçlü, daha bilgili olması ise mümtenidir. (imkânsızdır)
Eğer yukarıdaki soru bağlamında vücut mertebelerini ele alacak olursak, Allah’ın varlığı vaciptir. Yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyin vücudu mümkün, Allah’ın şeriki, benzeri ve eşinin bulunması ve herhangi mahlûkun kendisinden büyük ve güçlü olması ise mümtenidir. Bu soru ile Allah’ın yaratacağı o mahlûkun “mümkin” olması kaçınılmaz iken, onun vacip olması hatta bu noktada daha ileri bir varlık mertebesine sahip olması istenmektedir.
Soruyu soran kimse “büyüklük” kavramını da yanlış yorumlamaktadır. Allah’ın büyüklüğü yarattıklarına nispetle ortaya çıkan bir büyüklük değildir. Bütün isimleri ve fiilleri sonsuz olan Allah’ın zatı hiçbir mahlûka benzemediği gibi, büyüklüğü de mahlûkatın büyüklüğüne benzemez, ölçüye girmez, tasvire sığmaz, takdirle bilinmez. Mahlûkatın büyüklüğü birbirine göredir, Allah’ın büyüklüğü ise sınırsızdır, nihayetsizdir.
Kaynak: Mehmet Kırkıncı