Soru Detayı: “Çocuğun şaki mi said mi olduğu anne rahminde yazılır. Anne ve baba haram yediyse ondan meydana gelen çocuk haramzâde olur.” deniliyor. Çocuk dünyaya gelmeden hiçbir şeyden haberi olmadığına göre onun suçu nedir?
Her şey Levh-i Mahfuz’da tespit edilmiştir. Levh-i Mahfuz, ilm-i ilâhînin mahlukata taalluk eden plân ve alanının –dîk-i elfâzın sesi– unvanıdır. Kur’ân’da buna “İmam-ı Mübîn” de denilmektedir. Zerrelerin hareketinden sistemlerin deveranına kadar her şey bu Levh’te tespit edilmiştir. Levh-i Mahfuz’da yazılmadık hiçbir şey yoktur. Buna, doğacak bir çocuğun said mi şaki mi olacağı da dahildir. Buradaki her mesele, bu büyük defterden alınmak suretiyle küçük defter olan ve hakikî zaman’ın bir unvanı olan Levh-i Mahv ve İsbat’ta istinsah edilir. Yani gelmiş ve gelecek, illet-mâlul, sebep-müsebbep kıyamete kadar manzar-ı âlâdan kendilerine bakan ilm-i ilâhî altında, ne olacak, nereye gidecek, kaç adım ileriye veya geriye çekilecek… bütün bunların hepsi tespit edilmiştir ve bunu sadece Allah bilmektedir.
Ayrıca, bu büyük defterden (Levh-i Mahfuz) her hususun alınması ve teker teker Levh-i Mahfuz’un numunesi olan küçük defterlere istinsah edilmesi söz konusudur. Meselâ, rahm-i mâderde spermle yumurta buluştuğu andan itibaren gelişmeler başlayınca yeni bir kitabet de başlar. Kâinatın misal-i musağğarı (küçültülmüş bir örneği), büyük kitabın nüsha-i suğrâsı (küçük kopyası) yeni bir varlık meydana gelir. (Tabiî bu, âlem-i mülk itibarıyladır. Yoksa melekût âlemi itibarıyla insan, kâinattan daha büyüktür. Kâinat insanda matvîdir, dürülmüştür[1]Bkz.: el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr 5/366..) Bu yeni varlık meydana gelince Allah’ın emriyle melekler büyük defterden onunla alâkalı hususları kaydederler. İster Levh-i Mahfuz’daki yazı olsun, ister Levh-i Mahv ve İsbat’ın bir parçası olan bu misal-i musağğardaki yazı olsun, her ikisi de Allah’ın ilmi ve ıttılâı altındadır.
Ne var ki, insanın iradesi, çevrenin tesiri ve aynı zamanda ortam şartları hesaba katılmadan bir takdir de yapılmamaktadır. Binaenaleyh Levh-i Mahfuz’da, şekavetine veya saadetine delâlet eden işler hesaba katılmadan bir insan hakkında ne “said” ne de “şaki”dir hükmü verilmez. Cenâb-ı Hak kişinin dalâlet yoluna gideceğini bildiği için o kişi hakkında “Dalâlete gidecek.” şeklinde yazılmıştır.
İlim maluma tâbidir. Levh-i Mahfuz’dan alınan bu şey, çocuğun kendi hususî defterine yazılırken aynı şekilde yazılır; ama bu arada çocuğun iradesi de göz ardı edilmez. Çocuğun iradesi, çevresi ve muhitin tesiri hesaba katılarak yazılacaklar yazılır. Öyleyse Levh-i Mahfuz’da anne karnındaki çocuğun said veya şaki yazılmasıyla, doğacak çocuğun said veya şaki olması arasında bir zıtlık yoktur. Belki burada o büyük kitaptan istinsah, teksir ve oradan alıp burada yenileme söz konusudur.
Peki anne baba günah işlemişse çocuğun ne günahı var, denebilir. Bazen anne baba haram yemiş, günah işlemişse bu işe sebebiyet vermiş olurlar; böylece çocukları da onun azabını çekerler. Meselâ, onlar büyük bir günah işlemişlerdir; çocukları da dünyaya sakat gelmiştir; kader, anne ve babaya çektirmiştir. Ancak burada şu da var; masum insanların çocukları da sakat doğabilir. Dolayısıyla bu meselede kat’î bir prensip söylenemez. Anne baba dalâlet içinde yüzmüşler, çocukları da şaki olmuştur. Onların işledikleri günahların çocukta bir günah ve anne babayı üzecek bir hâdise hâlinde zuhur etmesi, muhtemel hususlardan sadece bir tanesidir. Çocuğun iradesiyle dalâletini hazırlaması sebeplerden bir diğeridir. Bu itibarla bunların hepsini birden düşünmek icap eder.
Bundan başka; Allah, çocuk daha dünyaya gelmeden onun iradesini kötüye kullanacağını bildiği için, onun hakkında şaki ve tâli’siz yazmıştır. Fakat buna küçük bir sebep belki de anne babanın haram yemesidir. Burada çocuğun iradesi nefyedilmemektedir. Anne babanın faiz ve rüşvet yemesi, yalan söylemesi, zina etmesi çocuklarında böyle bir arıza olarak zuhur etmiştir. Biz, burada “Çocuğun günahı nedir ki?” deriz. Çocuk, kendi günahını, kendi iradesiyle yapmaktadır. Burada onun iradesi nefyedilmemektedir. Aklı başında herkes, kendisine Kur’ân’ın prensipleri altında bir istikamet verebilir. Çocuk günahın içine düşerken kendi iradesiyle gitmekte ve günaha inhimak etmektedir. Bizim, iradenin keyfiyetini bilip bilmememiz önemli değildir. Ama bu arada anne ve babanın işledikleri günahın bir zuhur ve neticesi olması da gayr-i mâkul değildir. Allah, çocuklarının maruz kaldığı şeyle esas ebeveyne çektirir. Meselâ, anne baba haram yemişler, fiilî, kavlî zina etmişler veya ahlâksızlığa müteallik işler yapmışlardır. Cenâb-ı Hak da, onların bu günahlarını çocuklarında gösterir ve onlar bu durumu her gördüklerinde ızdırap çekerler. Burada onları müteessir edeceği gibi çocuğun işlediği günahlar sebebiyle –işin içinde çocuğun iradesi de vardır– ahirette de azap etmek suretiyle anneye, babaya göstererek yine azap görebilirler. Nasıl ki burada sağlam bir İslâm terbiyesi vermediği çocuğu anarşist olmak suretiyle hem dinine hem vatanına hem de milletine düşmanlık yaparken mütedeyyin, vatanına milletine bağlı anne baba dilgir olur, yaptığı günahın cezasını yudum yudum yudumlar ve ızdırap çeker. Aynen öyle de öteki hayatta çocuğunun şekavetini gördükçe muzdarip olur ve günahının cezasını çeker. Fakat bu demek değildir ki, sadece anne ve babanın günahı çocuğu bu hâle getiriyor. Zira çocuğun iradesi de işin içinde olduğundan, ne Allah’a isnat edeceğimiz bir cebir (zorlama) ne de anne ve babanın günahı çocuğa yüklendi de çocuk masum olarak bunu çekiyor gibi bir durum söz konusudur.
Kaynak: Çizgimizi Hecelerken
Dipnotlar
⇡1 | Bkz.: el-Münâvî, Feyzu’l-kadîr 5/366. |
---|