Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Ve bu söylenenler doğru olduğu zaman gıybettir, eğer yalan olursa iftira olur ki bu daha büyük bir günahtır. Efendimiz de “”Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır” (Tirmizî, Birr, 23)buyurmuşlardır.
Gıybet etmek, dinen aklen, kalben, insaniyeten, vicdanen, fıtraten ve milliyeten mezmum olduğundandır ki Kuran’da ve Hadislerde şiddetle müminler bu cürmü işlemekten uyarılmışlardır. Bu yönüyle gıybet ancak haset ve inat sahibi kişilerle, düşmanlık duygusuna sahip olanların kullandıkları alçak bir silahtır. Yoksa izzet-nefis sahibi olan mü’minler böyle bir silaha tenezzül edip kullanmazlar.
“Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?” (Hucurat Suresi, 49/12)
Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı çıkamayanın oradan ayrılması gerekir. Ayrılamıyorsa en azından gıybete iştirak etmemesi ve kalbiyle tavır koyması gerekir.
Dinleyenlerin tanımadığı kimse hakkında aleyhine konuşmanın gıybet olmayacağı söylenebilir. Efendimizden nakledilen “Gerçek Müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir.” (Buhâri, İman, 4) hadisi şerifini düşündüğümüzde, eğer bizim bu konuşmamızda, dinleyenler açısından bir fayda yoksa bu tür kötülükleri anlatmaktan kaçınmak daha güvenli bir yol olacaktır. Zira boş yere dilimizi kirletmiş oluruz.