Besmelenin, her sûrenin bağımsız bir âyeti mi, yoksa bütün sûrelere başlarken okunan tek bir Kur’ân âyeti mi olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Şafii ve Hanbelilere göre besmele hem Fâtiha sûresinde hem de diğer sûrelerde müstakil birer âyettir.
Malikilere göre “Besmele, ne Fâtiha’dan ne de diğer sûrelerden bir âyettir.”
Hanefîlere göre besmele, Kur’ân’dan bir âyettir. Ancak onun her sûrenin başında yazılı olması, her bir sûrede ayrı bir âyet olduğunu göstermez. Dolayısıyla besmele bir âyet olarak Kur’ân’dandır. Sûrelerin arasını ayırmak için nâzil olmuştur. Onlara göre besmelenin namazlarda Fâtiha ile birlikte okunmadığına dair değişik rivayetler de göstermektedir ki, o, Fâtiha’dan bir âyet değildir. Nitekim ashabın: “Biz besmele nâzil oluncaya kadar, bir sûrenin ne zaman sona ereceğini bilemezdik.” (Ebû Dâvûd, Salat 122) şeklindeki rivayeti de besmelenin her sûrede müstakil bir âyet olmayıp sûrelerin arasını ayırmak için indirildiğini göstermektedir.
Besmele, ister sûreleri birbirinden ayırt etmek için, ister o sûreye bereket getirmek, isterse o sûrenin içindekileri hakkıyla anlamak için Allah’ın yardımını istemek için olsun Yüce Allah’ın insanlara uzattığı manevi bir ip hükmündedir.
Bütün bu tartışmaların ve farklı rivayetlerin özeti şudur: Besmele Neml sûresinde müstakil bir âyettir. Diğer sûrelerde ise, müstakil bir âyet olmayıp sûrelerin arasını ayırt etmek için nâzil olmuştur. Dolayısıyla her bir sûrede müstakil bir âyet değildir. Buna göre ihtilaflar meselenin esasıyla değil, teferruatıyla ilgilidir. Yani bu görüşleri savunanlardan her birinin aslında, besmelenin bir âyet olduğu noktasında bir tereddütleri yoktur. Tereddüt edip farklı düşündükleri nokta, sadece besmelenin her bir sûrede müstakil bir âyet sayılıp sayılmaması meselesidir. Hele hele besmelenin Resûlullah döneminde bizzat onun emirleriyle sûrelerin başlarına yazılıp günümüze kadar da bu ilk şekliyle böylece gelmiş olduğu konusunda hiçbir kimsenin asla bir tereddüdü olmamıştır.
Besmelenin Kur’ân’dan olduğuna dair hem aklî hem de naklî pek çok delil vardır:
- Ashabın Kur’ân hakkında başından sonuna kadar icmaı vardır. Ashaptan hiçbirinin şu anda elimizdeki Kur’ân’da olanlarla ilgili tereddütlerini ifade edecek bir rivayeti yoktur. Besmele de Kur’ân’da olduğuna göre ve ashabın da besmelenin her sûrede bulunup bulunmamasıyla ilgili tereddütleri bulunmadığına göre, besmele Kur’ân’dandır.
- Ashap, sûrelerin başlangıç ve bitişini besmele nâzil olduktan sonra öğrendi. (Ebû Dâvûd, Salat 122) Müslümanlar, besmele ininceye kadar sûrenin bitip bitmediğini bilmiyorlardı. Besmele nâzil olduğunda sûrenin bittiğini anlamışlardır. (Hâkim, Müstedrek, 1/356) İbn Abbas: “Biz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde Kur’ân öğreniyorduk. Sûrenin bittiğini ancak besmele nâzil olunca anlardık.” demektedir. Yukarıdaki bu rivayetlerin hepsi de göstermektedir ki besmele, sûrelerin başlarında nâzil olan bir âyettir.
- İbn Abbas’ın şu rivayeti de besmelenin bir âyet olduğunu teyid eder: “Kim besmeleyle kıraata başlamayı terk ederse,
Allah’ın kitabından bir âyeti terk etmiş olur.” (Beyhaki, Şuabu’l-İmân, 1/440) - Besmelenin Kur’ân’da sadece Berâe sûresinde terk edilip diğer sûrelerde yazılmış olması da onun bir âyet olduğunu gösterir.
- Kur’ân tarihine baktığımızda, Kur’ân’a sûre isimlerinin yazılması, noktalama işaretlerinin konulması, ta’şir (cüz tarzında parçalara, bölümlere ayırma) gibi icraatlar karşısında değişik tepkiler olmuştur. Fakat besmeleyle ilgili herhangi bir tartışma olmamıştır. Şayet olsaydı, diğer hususlarda olduğu gibi bu, rivayet edilirdi. Demek ki besmele Kur’ân’dandır ve bizzat Resûlullah bunun böyle olduğunu belirtmiştir.
Kur’ân’dan olmayan bir şeyin Kur’ân’a yazılmasıyla ilgili daha ilk dönemlerden itibaren oldukça titiz davranılmıştır. Hatta o kadar ki Hz. Ömer (r.a.) bir adamın sûrelerin yan tarafına o âyetlerle ilgili açıklayıcı küçük notlar yazdığını duyunca onu çağırtmış, ağır bir şekilde onu cezalandırmıştır.
Aynı tepkiyi sadece Hz. Ömer’de değil, diğer bütün sahabide görmek mümkündür. Mesela İbn Mes’ûd (r.a.): “Kur’ân’ı her şeyden tecrid ediniz.” demektedir. Hatta bir defasında birinin elindeki bir Mushaf’ta Kur’ân’ın dışında yazılan bir yazı (muhtemelen o âyetle ilgili tefsir olarak yazılmış bir not) görünce onu alıp kendi eliyle sildi ve: “Kur’ân’a başka bir şey karıştırmayınız!” dedi.
İşte bütün bu ve buna benzer rivayetler göstermektedir ki, Hz. Osman’ın cem’ettiği (bir araya getirdiği) Mushaf, bizzat Allah Resûlü’ne nâzil olan Mushaf’tır. Şayet sûrelerin başındaki besmele Resûlullah’ın bildirdiği şekliyle olmasaydı veya Kur’ân’dan olmasaydı, ashap diğer hususlarda karşı çıkıp tepkini gösterdiği gibi, bu hususta da sert bir şekilde itiraz eder ve besmeleleri yazdırmazdı.
Ayrıca Tabiin döneminde ve daha sonraki dönemlerde Mushaf’a ta’şirlerin yapılması, âyetlerin isim ve sayılarının yazılması gibi hususlar câiz görüldü. Ancak bu icraatı yapanlar, bu davranışlarına farklı meşru sebepler getirmelerine rağmen, asla Hz. Osman’ın besmeleyle ilgili tutumunu delil olarak kullanmadılar. Bu da göstermektedir ki, sûrelerin başlarındaki besmele, Resûlullah’ın bildirmesiyledir ve bu konuda asla bir tereddüt yoktur.
Yukarıdan beri kısaca üzerinde durduğumuz ve hakkındaki değişik hususlarına değindiğimiz besmele; Kur’ân’ın Neml sûresinde yer alan müstakil bir âyettir. Aynı âyet, tam olarak hikmetini anlayamasak da her sûrenin başında zikredilmiştir. Bu zikredilme ister her defasında bizzat Allah tarafından yeniden nâzil olunmuş olsun, isterse bir defa nâzil olup diğer defalar bunun okunması ve zikredilmesi Resûlullah’a bildirilmiş olsun, fark etmez. Zaten besmeledeki ihtilaflar meselenin aslıyla değil, daha çok onun her defasında nâzil olan bir âyet olup olmamasıyla ilgilidir. Yoksa hiçbir sahabi sûrelerin başında yazılan besmelenin Resûlullah döneminde olmayıp sonradan çıkartıldığıyla ilgili en küçük bir tereddüte sahip değildir. Ayrıca bu konunun, yani besmeleyle ilgili farklı görüşlerin olmasının, sûrelerin şu andaki Mushaflarda dizilişlerinin tevkîfi olup olmamasıyla ise hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü tartışılan husus besmelenin müstakil bir âyet olup olmamasıdır. Yoksa sûrelerin başında yazılan besmelenin ilk dönemde yani Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında olmayıp sonradan yazıldığıyla ilgili asla değildir. Kaldı ki en zayıf bir ihtimalle besmelenin bir âyet olmadığını düşünsek dahi, bu hiçbir zaman sûrelerin tevkîfi olmadığını göstermez. Zira besmele, Hz. Peygamber hayattayken okunmakta ve bilinmektedir. Muhalfarz Resûlullah’ın sözü dahi olsa, ashap onu Kur’ân’a başladıklarında ve ayrıca sûrelerin başlangıcında okumakta ve böylece amel etmektedir.
Kaynak: Kur’ân İklimine Seyahat, Muhittin Akgül