Kur’ân’ın sebeb-i nüzûlüyle ilgili olarak, herhangi bir kimsenin, rivayet ve âyetlerin inişine şâhid olan, sebeplerini bilen ve bu hususta derin bilgiye sahip kimselerden duyduğunun dışında başka bir görüş beyan etmesi câiz değildir. Bu hususla ilgili Muhammed b. Sîrîn şöyle demektedir: “Ubeyde’ye Kur’ân’daki bir âyet hakkında sorduğumda, o bana şöyle dedi: “Allah’tan kork ve doğruyu söyle! Nüzûl sebeplerini bilenler artık aramızdan ayrılıp gittiler.”
Sebeb-i nüzûlü bilme, ancak sahabe efendilerimiz için mümkündü. Hatta onlardan bazıları bu durumu kesin bilmiyorsa, o zaman şöyle derlerdi: “Zannediyorum bu âyet falan konu hakkında nâzil oldu.”
Bununla ilgili Kütüb-ü Sitte’de şöyle bir örnek vardır. Abdullah b. Zübeyr rivayet etmektedir: Zübeyr ile Ensar’dan bir şahıs arasında, bir su kanalıyla ilgili anlaşmazlık çıktı da çözümü için Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) müracaat ettiler. Durumu inceleyen Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ey Zübeyr! Önce kendin sula, sonra da bırak komşun sulasın!” buyurdu. Bunun üzerine Ensar’dan olan şahıs: “Yâ Resûlullah! Ne de olsa o halanın oğlu!” dedi. Bu ağır itham üzerine Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzü değişti. Zübeyr (r.a.) diyor ki: “Zannediyorum şu âyetler başka değil, bu olayla ilgili olarak nâzil oldu.
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيماً Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde Seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın Sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ, 4/65)
Bu da göstermektedir ki, sebeb-i nüzûlü bazen sadece sahabeden dahi ancak belli kişiler bilebiliyor. Dolayısıyla başkasının tahmin ya da zanna dayanarak “Bu âyetin iniş sebebi buydu.” demesi doğru değildir.
Kaynak: Kur’an İkliminde Seyahat, Muhittin Akgül